Gözüm dönmüş bir şekilde canım tiramisu istiyor. Normalde meraklı olduğum bir tatlı değil. Tatlı zaten genel olarak gündemimde yok. Anlamadım bu çıldırmışlığın sebebi ne
Cuma
‘Canım tatlı istiyor’ desem neyse, ama spesifik bir şekilde tiramisu istiyor. Çare yok, yapıverdim. Alışverişe inmiştim, yerli üretim mascarpone aldım bir kutu, bir paket de kedi dili. Kahve, şeker, krema, yumurta zaten evde var. Döner dönmez, harekete geçtim. Önce bir espresso, daha doğrusu şöyle sert bir moka yaptım. O ateşteyken, mascarpone’u mikserde çırpmaya başladım. Pütürsüzleşince krema ekledim, çırpmaya devam. Kıvamını bulunca, aldım başka bir kaba, çırpıcıya yumurta sarılarını ve şekeri koydum, iyice kalınlaşıp kurdele kurdele oluncaya kadar. O da hazır olunca her iki karışımı birbirine katlayarak yedirdim, havasını kaçırmadan. Son dokunuş olarak da kahve özütü vardı elimde, onu ekledim. Normalinde yok ama, kahve tadı istiyor ağzım. Kahveyi döktüm bir yassı kaba, içine kedi dillerini tek tek sokup, içinde tutmadan, tatlıyı yapacağım kaba ilk sırasını yerleştirdim. İçinde tutmamak önemli, zira lök diye kahvenin içinde kalıveriyor. Hani çaya batırılan bisküvi misali. Kedi dillerinin üstüne kahveli krema karışımından. Biraz ince kıyılmış bitter çikolata, yüzde 70’lik, tekrar kahveye batırılmış kedi dilleri, yine krema. Son krema katının üstüne biraz ince kahve çektim, kakao ile karıştırdım, ince delikli tel elekten, tül gibi serpeledim. Kapa kapağını, at buzdolabına. Şimdi en az 24 saat beklemek lazım yemeden. Yapması kolaycacık da, bekleme kısmı nasıl olacak, göreceğiz.
Cumartesi
Dün alışverişe gittiğimde Metro’da donmuş paçalar satıyorlardı, denemek için almıştım. Dolapta çözüldüler, bugün pişirmeye karar verdim. Önce ateşte ütüledim, buzlu suya ısladım, bir saat kadar, sonra iyice temizledim. Onlar suda beklerken, çorbaya giriştim. Paça çorbası yapacağım, ama şöyle sebzeli, gövdeli bir şey çekiyor canım. Düz paça değil. Soğanları, bir havucu ve yarım kerevizi doğradım, zeytinyağında rengini döndürmeden şöyle bir çeviriverdim. Geçenlerde denemem için kavanozlarda muhtelif ilikli kemik suları gelmişti, dolapta bekliyorlardı, onlardan bir kavanoz açıverdim. Ha, düz su olmaz mıydı, zaten paça var denecek olsa… elbette olurdu, ama hafif de bir soğuk algınlığım, biraz da ateşim var, canım kuvvetli bir çorba istiyor. Neyse. İlikli kemik suyunu boca ettim sebzelerin üstüne, içine de temizlenmiş paçaları. 3-4 adet tane karabiber, bahçeden bir yaprak defne, yeteri kadar tuz. Sonrası sabır, 4 saat pişti. Gerektikçe sıcak su da ilave ettim. Pişince paçalar kenara, ayıklanmaya, tenceredeki sebzeleri hemen oracıkta tencerenin içinde bızladım. Ayıklanmış paçalar gerisin geriye içeriye. Bir de bol limon, az sirke, bol sarımsak ve bir tek yumurta sarısıyla terbiye. Üstüne de inceden maydanoz, şahane akşam yemeği. Her derde deva. Mis.
Pazar
Sabah uyandım, kırgınlık geçmiş, iştah da yerine gelmiş. Ispanaklara ilişti gözüm, yumurtalar da oracıkta tezgahın üstünde duruyor, dolapta da tazecik lor var, tamam o zaman. Hemen küçük döküm tavayı aldım, biraz sade yağ, pırasaları verevine doğrayıp, çeviriverdim. Ispanakları ekledim, kavurmadım, sadece öldürdüm. Yuvaları açtım, yumurtaları kırdım. Sağa sola da lordan löpçük parçalar bıraktım. Tuzu unutmadım tabii, bir tencerenin kapağını da üstüne kapayıp, pişiriverdim. Yanına da şöminede kızarmış ekmek. Bandır bandır ye. Hem kahvaltı hem öğle öğünü.
Pazartesi
Üç gün olmuş yapalı, canım çekti diye gözüm dönmüş bir şekilde yapmıştım, ama soğuk algınlığı ateş falan derken unuttum gitti. Kanepede oturmuş yazı yazarken, aniden, zınk diye aklıma geldi, “Allah, dolapta tiramisu vardı” diye. Fırladım yerimden, tabağa bile koymadan, bildiğin ayak üstü kabın içinden yiyiverdim. Kaşık kaşık. Oh!