Patricia Cohen / The New York Times
Dünyanın dört bir yanındaki büyük ve küçük uluslar için ekonomik durgunluğu önleme olasılığı giderek azalıyor. Salı günü Dünya Bankası'nın raporu Ukrayna'daki savaşın, tedarik zinciri tıkanmalarının, Çin'de Covid-19 ile ilgili kapanmaların, enerji ve gıda fiyatlarındaki baş döndürücü artışların ekonomiler üzerinde giderek artan bir zarara yol açtığı konusunda uyarıda bulundu.
Bankanın Başkanı David Malpass yaptığı açıklamada bu sorunların büyümeyi sekteye uğrattığını, birçok ülkenin durgunluktan kaçmaya çalışırken zorlanacağını söyledi.
İşgalden önceki tahminden çok daha düşük
Dünya büyümesinin 2021'deki yüzde 5,7'den bu yıl yüzde 2,9'a gerilemesi bekleniyor. Bankanın Küresel Ekonomik Beklentiler raporunda sunulan görünüm, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeden önceki tahminden daha düşük. Ancak aynı zamanda IMF’nin Nisan ayındaki yüzde 3.6’lık öngörüsünden de daha karamsar. Ekonomik büyümenin önümüzdeki yıl da durgun olması bekleniyor. Bu on yılın geri kalanında elde edilecek ortalamanın 2010’ların altında kalacağı tahmin ediliyor.
Suudi Arabistan gibi varil başına 100 doların üzerindeki fiyatlardan yararlanan bir avuç petrol ihracatçısı ülke dışında, dünya üzerinde görünümünün kararmadığı neredeyse tek bir yer yok. ABD ve Avrupa gibi en gelişmiş ekonomiler arasındaki büyümenin bu yıl yüzde 2,5'e gerilemesi bekleniyor. İkinci en büyük ekonomi ve son yıllarda dünyanın artan refahının bir motoru olan Çin'in 2021'deki yüzde 8,1’lik orandan yüzde 4,3’e düşeceği tahmin ediliyor.
En büyük darbe gelişmekte olan ülkelere
En sert gerilemeyi pandeminin darbelerine maruz kalan ve Ukrayna savaşından hala etkilenen gelişmekte olan ülkeler yaşayacak. En yoksul uluslar daha da yoksullaşacak, kıtlık artacak ve daha az güvenli hale gelecek. Kabaca pandemi öncesi beklenene kıyasla 75 milyon daha fazla insan aşırı yoksullukla karşı karşıya kalacak.
Dünya Bankası raporuna göre gelişmekte olan ekonomilerdeki kişi başına gelirin de pandemi öncesi tahminlerin yüzde 5 altına düşmesi bekleniyor. Aynı zamanda, devlet borç yükleri ağırlaşıyor. Faiz oranları arttıkça bu yük büyüyecek ve borçlanma maliyeti artacak.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın başiktisatçısı Beata Javorcik, "Mısır'da nüfusun yarısından fazlası sübvansiyon edilmiş ekmek alacak durumda. Şimdi, bu durum hükümet kasası için çok daha pahalı olacak. Bu yaşananlar ülkelerin zaten eskisinden daha fazla borçlu olduğu yerlerde gerçekleşiyor” diye konuştu.
Kayıp on yılın ayak sesleri
Banka ekonomik tehditlerin bazı açılardan 1970’leri yansıttığını söyledi. O yıllarda petrol şoklarını artan faiz oranları takip etmiş, nihayetinde de felç edici stagflasyona veya yüksek fiyatlar ile düşük büyümenin tehditkar bir bileşimi yaşanmıştı. Gelişmekte olan ülkeler sarsılmış, yaşanan bir dizi finansal kriz kayıp on yıl diye adlandırılmıştı.
Dünya Bankası küresel ekonomi ve hükümetlerin bu zorlu kombinasyonu yönetmek için 40 yıl öncesine göre daha iyi konumlandığını söyledi. Dolar ve çoğu finans kuruluşunun bilançoları güçlü durumda. Enerji fiyatlarındaki ani sıçramaya rağmen artış hala 1970'lerin büyüklüğünde değil. Ayrıca merkez bankaları kendi kendini yenilgiye uğratan enflasyonist beklentileri kontrol altında tutmaya yardımcı olan güvenilir bir enflasyon yönetimi geçmişine sahip.
Rus işgalinin etkileri
Rusya ile daha az ekonomik ilişkisi olan ve Rus enerjisine Avrupa'dan daha az bağımlı olan ABD, Ukrayna savaşı ile misilleme yaptırımlarının etkilerine karşı daha güçlü. Raporda, "Savaşın Avrupa ve Orta Asya'da büyük bir durgunluğa neden olması bekleniyor. Trajik insani bedele ek olarak, işgalin bu yıl Ukrayna'da yıkıcı bir ekonomik daralmaya, Rusya'da keskin bir durgunluğa, bölgenin geri kalanında da önemli bir yavaşlamaya neden olması bekleniyor” yazıldı.
Rus ekonomisinin yüzde 8,9 küçülmesi bekleniyor. Bu, diğer tahminlerden daha küçük olsa da kayda değer bir rakam. Aynı zamanda ağırlıklı olarak kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 7 milyon Ukraynalı işgalden kaçmak için ülkelerinden çıktı. Avrupa, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük mülteci dalgalarından birini yaşıyor. Bazıları eve dönmüş olsa da ev sahibi ülkelerin bütçeleri ve kaynakları üzerindeki ani baskı, halihazırda zorlanan ekonomileri daha da strese sokuyor.
Düşük gelirli ülkelerde huzursuzluk artabilir
Yayılma etkileri dışa doğru genişler. Javorcik, bazı Orta Asya ülkelerinde ekonominin önemli bir bölümünün Rusya'da çalışan vatandaşların evlerine gönderdiği havalelerden oluştuğunu söyledi. Bu ödemeler artık kriz nedeniyle azaltıldı. Kıbrıs, Ermenistan ve Estonya gibi Rus turizminden yararlanan ülkelerin de darbe aldığını belirtti.
Etki başka bölgelerde daha da ağır olabilir. Nüfuslarını beslemek için ağırlıklı olarak Rusya ve Ukrayna'dan yapılan tahıl ihracatına bağımlı olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Madagaskar, Ruanda ve Uganda uzun süre boyunca yüksek gıda fiyatlarıyla yüzleşmek zorunda kalacak.
Dünya Bankası birçok düşük gelirli ülkede “güvensizlik ve şiddet baskı oluşturmaya devam ederken, yaşam maliyetlerindeki hızlınan artışlar toplumsal huzursuzluğu daha da tırmandırma riski taşıyor” dedi. Çeşitli araştırmalar, artan gıda fiyatlarının 2011'deki Arap Baharı ayaklanmalarının önemli bir tetikleyicisi olduğuna işaret etmişti.
Latin Amerika ve Karayipler'de büyümenin geçen yılki yüzde 6,7'den yüzde 2,5'e gerilemesi bekleniyor. Hindistan'ın toplam üretiminin yüzde 8,7'den yüzde 7,5'e düşmesi, Japonya'nın ise yüzde 1,7'de sabit kalması öngörülüyor.
Dünya bankasının ekonomik stratejisi
İkinci Dünya Savaşı sonrası harap olmuş ekonomilerin yeniden inşasına yardımcı olmak amacıyla kurulan Dünya Bankası, düşük ve orta gelirli ülkelere mali destek sağlıyor. Banka bu seferde alışılmış ekonomik stratejilerini yineledi: Hükümet harcamalarını sınırlamak, enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını yükseltmek, ticaret kısıtlamalarından, fiyat kontrollerinden ve sübvansiyonlardan kaçınmak.
Dünya Bankası ekonomik reçeteleri arasında, liderlerin en savunmasız insanları korumak için kamu harcamalarını kullanmayı bir öncelik haline getirmeleri gerektiğinin altını çizdi. Bu koruma, artan gıda ve enerji fiyatlarının etkisini azaltmanın yanı sıra düşük gelirli ülkelerin yeterli miktarda Covid-19 aşısı olmasını sağlamayı da içeriyor.
Şimdiye kadar, düşük gelirli ülkelerdeki insanların sadece yüzde 14'ü tam olarak aşılandı. Raporda, “Özellikle aşı kapsamının daha düşük olduğu bölgeler olmak üzere, yenilenen Covid-19 salgınları bütün ülkelerde bir risk faktörü olmaya devam ediyor" dedi.
© 2022 The New York Times Company