15 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 15.12.2024 10:33 | Son Güncelleme: 15.12.2024 10:35

Bir bebekten günde 10 defa kan alınır mı?

Dünyada 1.5 milyon, Türkiye’de ise 30 bin 20 yaş altında birey, tip 1 diyabet tanısına sahip. Günde 10 defa kan ölçümü yapılması gerekirken Türkiye’de iğneli glukometre sosyal güvenlik kurumu kapsamı içinde ve bunun en büyük mağduru ise bebekler. Avrupa Birliği ülkelerinde ise sensörler kullanılıyor
Bir bebekten günde 10 defa kan alınır mı?

ABD’nin sağlık araştırmaları kuruluşu National Institutes of Health’e (NIH/Ulusal Sağlık Enstitüleri) göre dünyada 8.4 milyon kişi tip 1 diyabet tanısına sahip. 1.5 milyonu yani yüzde 18’i ise 20 yaşının altında. Diyabet vakalarının yaklaşık yüzde 10’unu teşkil eden tip 1 diyabet, aynı zamanda çocuklar ve gençlerde en çok gözlenen diyabet türü. Diyabetli Çocuklar Vakfı Kurucu Başkanı ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden olan Prof. Dr. Şükrü Hatun’a göre Türkiye’de 20 yaş altında yaklaşık 30 bin tip 1 diyabetli var. Prof. Hatun, dünyada 150 bin; Türkiye’de ise 2 bin civarında çocuğun her yıl tip 1 diyabet tanısı aldığını söylüyor.

Yüzde 95’i tip 1 diyabet

Prof. Hatun “İnsülin deyince akla hemen diyabetli çocuklar gelir çünkü çocuklarda görülen diyabet vakalarının yüzde 95’inden fazlasında insülin salgılayan beta hücrelerinin otoimmün saldırı sonucu zedelenmesiyle meydana gelen ve ancak insülin ile hayatlarını sürdürebilmelerine yol açan tip 1 diyabet vakaları oluşturur” diyor ve devam ediyor: “Çocuklarda diyabet, seyrek görüldüğü için az biliniyor ancak yaşam boyu sürdüğünden burada başka bir bakışa ihtiyaç var.” Tip 1 diyabetli çocukların en çok etkilendiği konulardan biri, kan şekeri ölçümü. Türkiye’de kan şekeri ölçümü yaygın olarak gelişmiş sensörlü cihazlarla değil, iğneli glukometrelerle yapılıyor. Glukometrelerle parmak (bebeklerde topuk) deliniyor, kan çıkarılıp damlatılıyor ve kan damlasının gösterdiği glukoz değerlerine göre insülin enjekte ediliyor.

İğneli işlem ‘daha zorlu ve üzücü’

Prof. Hatun, bu ölçümün günde yaklaşık 10 defa tekrarlandığını, aya göre düşünüldüğünde ayda hemen hemen 300 defa çocukların parmaklarının delindiğini aktarıyor ve ekliyor: “Özellikle geceleri bu süreç daha zorlu ve üzücü oluyor. Çünkü ebeveynler çocuklarının şekerinin düşüp düşmediğini saptamak için geceleri uykudayken dahi çocuklarının kan şekeri değerlerini glukometrelerle ölçmek zorundalar.” Glukometrelerin alternatifi olan sensörlü cihazların ise aslında Avrupa Birliği (AB) ve gelişmiş ülkelerde bir tedavi standardı haline geldiğini söylüyor. Prof. Hatun’un bahsettiği sensörlü cihazların Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) bünyesine alınıp bakanlıkça karşılanması, diyabetle ilgili organizasyonların temel talebi.

Sensörler neden daha iyi?

Prof. Hatun, sensörlü cihazların yaklaşık 10 yıldır kullanımda olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsülin tedavisi elbette diyabet için vazgeçilmez. Ama onun işlevsel hale gelmesi için glukoz değerlerinin kullanılması şart. Sensörlerle anbean olmasa dahi her 5 dakikada bir, günde 288 kez ve acısız bir şekilde ölçüm yapmak mümkün. Glukometreyle sadece o anın fotoğrafını çekiyorsunuz, net bilgiye erişemiyorsunuz. Sensörleri ise video kaydı gibi düşünün. Glukozun seyrini tümüyle takip etmeyi, yükseklik ve düşüklükleri önceden tahmin etmeyi ve bu doğrultuda erken davranmayı sağlıyor. Alarmlar sayesinde uyarıda bulunuyor ve akıllı telefonlarla aileler çocuklarının glukozunu uzaktan izleyebiliyor. Ayrıca vücuda insülin iletimini sensörlerden aldığı veri ile otomatik olarak yapan otomatik insülin pompaları da bir tedavi standardını almış durumda.”

AB’nin tümü devlet desteğiyle kullanıyor

“AB ülkeleri, sensörler ve her tür insülin pompasını sosyal güvenlik kurumları tarafından tam olarak karşılıyor. AB üyesi ülkelerde tip 1 diyabetli olan çocukların sensör kullanım oranı yüzde 100’e dayanmış durumda. Tip 1 diyabetliler için ilk önemli eşik, yıldızlarının parladığı ilk an, 1922’de insülinin bulunmasıydı. İkincisi ise 2015 yılında sensörlerin onay alması ve piyasaya girmesi oldu. Sensörlerin SGK tarafından SUT kapsamına alınması isteğimiz keyfi bir talep değil, bir hak. 2017’den beri vakıf olarak bunun mücadelesini veriyoruz. Bu yönde son dönemde olumlu bilgiler alıyoruz ancak ‘muhtaçlık kriteri’ ile Aile Bakanlığı’nca sensör desteği sağlanan 7 bin civarında diyabetli çocuğa bu kapsamda desteğin sürdürüleceği, bu çocukların SUT kapsamına alınmayacağı söyleniyor. 7 bin çocuğu dışarıda tutmak demek eşitsiz ve adaletsizce davranmak, bu çocukları belli bir markaya/modele mecbur bırakmak anlamına geliyor. 

“Hiçbir grup dışarıda bırakılmamalı”

“İkinci endişe uyandırıcı söylenti de sensörlerin SUT kapsamına alınmasının 0-14 yaş arası çocuklarla sınırlandırılacağı. 18 yaş altı bireylerin tamamı çocuk olarak nitelendiriliyorken siz bir grubu dışarıda bırakamazsınız. Çocukluk çağı bir bütündür ve çocukların istisnasız hepsini yetişkin olana yani 18 yaşına basana dek korumak da şarttır. Türkiye’de var olan sensörlerin ücreti 4 bin 300 liradan başlayıp 9 bin liraya çıkıyor. Bu sensörlerin özelliğine göre iki haftada ya da ayda bir değiştirilmesi gerekiyor. 6-12 ayda bir değişenler de var ama Türkiye’de yok. Böyle bir adım atılacaksa yarım yapılmamalı. İnsanlar uluslararası kuruluşlardan onay almamış kalitesiz sensörlere muhtaç bırakılmamalı.”