24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
15.07.2022 04:32

Koylar bu sezon daha sakin ama huzurlu mu, maalesef…

Oksijen’de denizlerimiz ve denizciliğimiz ile ilgili yazılarıma 2021 sezonunun ilk günlerinde ‘Denizde izdiham çok ama bir denizcilik anayasamız yok’ başlıklı bir yazı ile başlamıştım. Zira tekne yoğunluğu arttıkça denizde tam bir kuralsızlık hâkim olmaya başlamıştı. Hani neredeyse yol hakkının bile “Benim teknem daha büyük, kenara çekil” gibi yeni bir anlayışa dönüştüğü bir tablo.

İki yıllık pandemi paniği süresince inanılmaz tekne yoğunluğu yaşanan denizlerimizde 2022 sezonu şaşırtıcı bir ferahlama ile başladı. Bu ferahlığın-tenhalığın başlıca nedenleri olarak son aylara damgasını vuran hiperenflasyon, Yunan sularının bu yıl Türk denizcilere açılmış olması ve en önemlisi de pandemi nedeniyle deniz üstüne taşınan ofis ve okulların kente dönüşü sayılabilir. 

İki yıllık pandemi dönemi sonrası 2022 sezonu şaşırtıcı bir ferahlama ile başladı. Denizlerdeki yoğunluk geçen iki yılın aynı dönemine göre yüzde 30-40 daha az... 

Nedenleri bir yana, haziran ve temmuzun ilk haftalarında deniz üstü yoğunlukta geçtiğimiz yıl aynı döneme göre yüzde 30’luk, belki 40’lık bir azalma var. Peki bu ferahlama, bir deniz anayasası gereksinimimizi de azalttı mı? Şüphesiz hayır.

Peki nedir bu deniz anayasası?

Önce neden bir deniz anayasası?

Yanıt 1: Çünkü doğa alarm veriyor. Çok hoyratça kullanıyoruz denizlerimizi. Eğer biraz dikkat göstermezsek yakında tüketeceğiz. Şu anda Göcek’te, mesela Boynuzbükü’nde bir maske ile denize girin. Görüş mesafesi 1 metre. Girdiğiniz su deniz gibi değil göl ya da bataklık gibi kokuyor. Geçen ay Göcek’te denizin sorunlarının ele alındığı bir çalıştay yapıldı. Muğla Üniversitesi’nden  Doç.  Dr. Murat Yabanlı, toplantıdan bir gün önce yapılan çevre gezisinde üşenmemiş, Büyük Yassıca Adası’nın eşsiz kumsalında bir kaba sayım için 4-5 kare fotoğraf çekmiş. Toplantıda gösterdi, denizden karaya vurmuş sayısız mikro ve makroplastik. ‘Biraz yüzeyim’ deseniz, gözünüz ağzınız burnunuz plastik dolacak.

Yanıt 2: Denizde birbirimize karşı çok hoyratız. Bu işin bir adabı, görgüsü, kültürü var. Teknenizi diğer teknelere zarar verebilecek şekilde, risk alarak kullanamazsınız. Sizden önce demirlemiş bir teknenin 10 metre ötesine yanaşıp bangır bangır müzik dinleyemezsiniz. Sıkışık nizam bir iskeleye yanaşan tekneler zehirli gazlar ve ses kirliliği nedeniyle jeneratör çalıştıramaz. Basit bir örnek vereyim: Yeni araba kullanmayı öğrenen biri Taksim Meydanı’nda kaldırıma paralel park etme eğitimi yapabilir mi? Yapamaz. Peki hangi akla hizmet, ömründe ilk kez dümen tutmuş bir arkadaşımız Göcek Göbün Koyu’nda iskeleye yanaşma eğitimi yapabiliyor?

Geçen yılki yazımda çözümü çok basitçe şöyle özetlemişim:

“Mavi yolculuk yapanların ve denizcilikle pek ilgileri olmasa da deniz üstünde yaşamayı tercih edenlerin acilen bir deniz yaşamı ilkesi üstünde fikir birliğine varmaları gerekiyor. İsterseniz adına ‘Deniz Anayasası’ diyelim, bu ilke aslında çok basit: Denize, doğaya ve insana saygı.”

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, kitabının 50 sayfasını özel yatlara ayırmış

Tabii ki bu kadar basit değil. Dört kelimelik bir kısa cümle ile tüm dertleriniz çözülmüyor.

Doğayı korumak için doğanın sorunlarını öğrenmek gerek ve doğa üstünde o kadar çok boyutlu bir kirlilik-tahribat yükü var ki, ne yapıp ne yapmayacağımızı öğrenmek için bir çevre mühendisi olacakmışız gibi öğrencilik yapmak gerek. 

Denizcilik kültürü… Dünyanın en eski sivil-askeri-sportif kültürlerinden biri. Yüzyıllar içinde son derece ayrıntılı kurallar, katı gelenekler ortaya çıkmış. Çünkü insanın doğa ile mücadelesinin en zorlu alanlarından biri, hata kabul etmeyen, tehlikeli bir alan. Deniz üstünde küçük bir mekanda bazen birbirini tanımayan insanlar günlerce birlikte yaşıyor. Denizciliğin ilk günlerinden bu yana görgü ve nezaket kuralları olmadan teknede huzur sağlamak güç. 

Bir sürpriz kitap…

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz uğradığı ciddi haksızlıklara rağmen (Balyoz Davası sırasında 3.5 yıl hapis yattı sonra beraat etti, şimdi de Montrö Bildirisi nedeniyle yargılanıyor) çalışma enerjisini asla kaybetmeyen bir deniz aşığıdır. Çevre konusunda danışma kurulunda yer aldığım Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu’nun (KÜDENFOR) kurucu başkanı idi, 5 yıl birlikte çalıştık. Bu yıl bahar aylarında bir gün konuşuyoruz, “Ali Bey denizcilik kültürü üzerine bir kitap kaleme aldım. Rahmi Koç Müzesi’ndeki tanıtım toplantısında mutlaka sizi de aramızda görmek isterim” dedi. 

Denizciliğe gönül vermiş çok sayıda büyüğümüzün, dostumuzun da katıldığı bu toplantıda ‘Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik’ isimli kitabıyla tanıştım. Bu yıl denizlerde gezerken bazen insanı çileden çıkartan bir davranışla karşılaştığımda, akşamüstü elime alıp 3-5 sayfasını okuyorum. Denizlerde görmekte zorlanıyoruz ama denizcilik görgüsü, kültürü hakkında bir kitap okumak bile insanın içini ferahlatıyor.

206 sayfalık kitabın yarısı bir denizcilik kültürü envanteri. Anadolu denizcilik tarihi, edebiyatta, müzikte, filmlerde denizcilik. Donanma, ticari, amatör ve sportif denizciliğimizin kısa tarihi… Deniz gazeteciliği, dergileri, yazarları. Deniz müzeciliği, arkeolojisi. Denizcilik okulları… Kısacası denizler hakkında her şeyin dökümü, bir anlamda kayda geçirilmesi. 

Kitabın diğer yarısı da denizcilik görgüsü hakkında. Hatta 50 sayfası sadece yatlar ve özel teknelere ayrılmış. Basit, en temel kuralları bile üşenmeden sıralamış Cem Gürdeniz. Gürültü kontrolü, marinaya giriş-çıkış, marinada davranış, teknede ışıklandırma disiplini, özel teknelerde su tüketimi, özel tekneye davette dikkat edilecek hususlar, servis botlarında görgü… Bayrak taşıma kuralları, tekne selamlama usulleri. Denizde yardımlaşma. Denizciliğin güzel adetleri, batıl inançları. Bir teknenin denize indirilişi, isimlendirilmesi… Daha nice benzeri konu. İşte bugünlerde bizim tam da ihtiyacımız olan şey…

Küçücük bir koyda servis botları ve jet skiler, hayati tehlike yaratabilir

Yazılı olmayan kurallar…

Cem Gürdeniz’in uyarılarından, yazılı olmayan bu kurallardan birkaç örnek vereyim:

• Bir tekneye davet edildiğinizde bavulla gidilmez. Bir bez torba ya da esnek malzemeden üretilmiş çanta uygundur. Eğer uğrayacağınız limanlarda bir protokol daveti yoksa abartılı kıyafet yerine pratik yazlık kıyafetler tercih edilmelidir.

• Tekne sahibi kendisine içki almadan ya da size teklif etmeden içki talep edilmez. 

• Sakal tıraşı olurken musluk asla sürekli açık bırakılmaz.

• Teknede kalanlar uykuya çekildikten sonra kamaranızda yüksek sesle konuşulmaz.

• Hastalık dışında kamarada yeme-içme için talepte bulunmayın. Bu yatın hijyenini bozar.

• Koylarda 3 mil üstünde süratle dalga yaratarak hareket eden servis botu bir görgüsüzlük timsalidir.

• Değişik renkli çakarlar ayrı bir görgüsüzlüktür. Özel teknelerde zaten bu ışıkların kullanılması yasaktır. ‘Direğim yüksek, demirleme ışığım ya görülmezse’ endişesi olan kaptan başta ve/veya kıçta bir güverte ışığı açık bırakabilir. 

• Rahatsız edici şekilde müzik çalan bir amatör denizci teknesinin varlığı denizcilik kültürü için bir nevi kanserdir. 

• Marinada akşam yemeği saatlerinde motor çalıştırıp etrafa egzoz saçmak görgüsüzlüktür. Sakin bir koyda pek çok tekne demirliyken 23.59 sonrası jeneratör çalıştırmak da aynı görgüsüzlüğe dahildir. 

Abartı var mı, yoksa az mı?

Özellikle hayli sert-katı ifadeleri seçtim. Belki ilk duyana şaşırtıcı gelir diye. Diyebilirsiniz ki, “Bunlar daha kibarca ifade edilemez mi, denizcilik bu kadar katı, kuralcı, şekilci bir meşgale mi?” 

Bence Cem Gürdeniz meramını gayet kibarca ifade etmeye çalışmış. Denizde biraz zaman geçiren herkes bu kitapta dile getirilen yaşam kurallarının, uyarıların abartı değil, az bile olduğunu iliklerinde hissedebilir, hissetmelidir. 

Küçücük bir koyda 50 HP dıştan takma motora sahip bir servis botunu, patronun “Acele 2 kilo domates” talimatıyla son sürat en yakın markete doğru gazlayan gemici ya da aynı koyda yüzenlerin yakınında jet ski ile tam yol halkalar çizen şımarık delikanlı ölümle yaşam arasında ince bir çizgide dans etmektedir.

Su sirkülasyonu çok zayıf kapalı bir koyda deniz yaşamı için en tehlikeli atık olan bulaşık deterjanı ya da saç şampuanını duyarsızca denize deşarj eden bir deniz tatilcisi, pek övündüğümüz eşsiz denizlerimizin ölümü için eşsiz bir katkı sunmaktadır. 

“Cem Gürdeniz kibar bile davranmış” demiştim. Daha söylenecek o kadar çok şey var ki... Sanki bu konuda 10 günlük bir çalıştay yapılsa hakkıdır. Örnekleyeyim: Cem Gürdeniz çakarlardan, gerekli ve gereksiz ışıklandırmalardan söz etmiş. Bahsetmediği bir ışık türü, koca gulet ve yelkenlilerin direklerinde dizili ampullerle aydınlatma yaptıkları ‘street light’ denen gece ışıkları. Gece seyrinde o ışıklar nedeniyle bir kayalığı işaret eden feneri göremeyebilirsiniz. Liman girişini şaşırabilirsiniz… Bir diğer vahim ışıklandırma: Su altı led ışıkları. Teknelerin kıçında su altında çok kuvvetli ışıklar… Fevkalade romantik, estetik bir görüntü, ama su altı yaşamı, özellikle sığ suda bulunan balık yavruları açısından tam bir cinayet. Düşünün ki, çocuklarınızın yatak odası üstüne 50 bin watt gücünde bir ampul dizisi koymuşlar, basmışlar gözlerine ışığı. Yaşar mısınız o evde? Sersem olursunuz, çıkar gidersiniz başka bir eve. Ertesi gece bir diğer tekne yeni evinize geliyor. Basıyor ışığı yine gözünüze… Tam bir Çin işkencesi!

Bu kurallardan daha masum, sadece huzurunuzu etkileyenler de var. Bir koyda 10 metre ötenize demir atan ve biraz çakırkeyif olduktan sonra bangır bangır şu ya da bu tarz müziğe asılan veya akşamüstü sessizliğini mutluluk naraları ile bölen komşuya kibar olsanız ne dersiniz, kibarlığı bozsanız ne dersiniz, siz karar verin.

Bir milyon amatör kaptan 

Ulaştırma Bakanlığı, bundan 10 yıl kadar önce ‘2023’e kadar 1 milyon Amatör Denizci Belgesi (ADB)’ diye bir hedef açıklamıştı. 2022’ye girdiğimiz günlerde 902 bin 18 kişiye ADB verildiği açıklandı.

Peki bu insanlara yeterli eğitim verildi mi? Hayır! Bir an için kara yolları sürücü belgesinin ADB kolaylığında verildiğini düşünün. Otoyoldaki can da denizdeki patlıcan mı?

Motor, tekne elektriği, denizde ilk yardım, navigasyon, tehlike işaretleri, temel meteoroloji, pratik tekne mutfağı, artık bir zorunluluk haline gelen deniz çevre koruma kuralları konularında yeterli eğitimi sağlamadan, zorunlu tutmadan Amatör Denizci Belgesi verenler, acaba bugün denizlerde neler yaşanıyor takip ediyorlar mı? Onu da çok merak ediyorum.

Ayrıca biliyorum ki, Denizcilik Anayasası önerim bir hoş dilekten ibaret. Denizcilik kültürü, görgüsü yazılı olmayan bir kurallar bütünü. Nasıl öğrenilir? Kesin kabul gören bir metin var mı? 

Kültürün, görgünün bağlayıcılığı olur mu?

Geçmişte kültür-görgü meselesi olan konuların pek çoğunun, insanların vurdumduymazlığı nedeniyle, çare kalmamış yasalarla düzenlenmesi gerekmiştir.

Mesela Göcek’te deniz taşıtları için 6 mil hız sınırı vardır. Teknede müzik, her yerde gürültü yönetmeliğine göre düzenlenmiştir. Küçük koylarda jet ski ve benzer yüksek süratli sportif araçların kullanımı can ve mal emniyetini riske ettiği için yasaktır. Hatta 45 derecelik 2 koltuk halatı ile koca bir koyu kapatmak da can ve mal emniyetini riske etmekten cezai işleme tabidir. Denize çöp atamazsınız, Çevre Kanunu yasaklar. Cezası büyüktür. 

Öte yandan marinada çöp torbasını gece rıhtımın üstünde bırakmamak ya da yan teknede insan varken yüksek sesle müzik çalmamak, iskelede jeneratör çalıştırmak gibi bir yasal düzenlemeye konu olmamış, sadece bir görgü meselesi olan konular da vardır. 

Görgü, kültür… Neticede bir yasa değil, yönetmelik değil. Cezai müeyyidesi yok. Ama bu kültüre, görgüye sahip olmadan da deniz üstünde medeni bir yaşam mümkün değil. Bu çerçevede emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in ‘Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik’ isimli kitabının denize açılanların başlangıç kitaplarından biri olmasını diliyorum. 

Belki de, Deniz Ticaret Odası ve amatör denizcilik dernek ve topluluklarının bu konuda bir çalıştay, bir ortak komisyon çalışmasıyla daha ileri bir adım atmaları, en azından kendi üyeleri için bağlayıcılığı daha yüksek bir metin ortaya çıkarmaları gerekiyor.  

Çünkü deniz çok büyük, her koya bir Sahil Güvenlik botu koyamazsınız. Denizde düzen maalesef yasalarla değil, öncelikle kültür ve görgüyle sağlanabilir.