Başımıza kötü şeyler gelebilir. Bir trafik kazası, yakın akraba ve arkadaşlarımızın kaybı, sel, deprem gibi doğal felaketler olabilir. Sağlığımız tehlikeye girer ya da birden hasta yakını haline geliriz. Kendimizin ya da sevdiklerimizin hayatını ve güvenliğini tehdit eden, kontrolümüz dışında yaşadıklarımızın hepsi birer travmadır. İnsanların yüzde 90’ı, hayatı boyunca travma olarak adlandırılabilecek en az bir olayla karşılaşmışlardır. Bu tür deneyimler son derece rahatsız edici olmakla birlikte, mevcut araştırmalar bir travmadan sonra, çocuklar da dahil olmak üzere kişilerin çoğunun bu durumla iyi başa çıktığını, günlük yaşamlarını devam ettirebildiklerini ve tamamen iyileştiğini göstermiştir. Geri kalanlarda ise travmanın etkileri psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkar. Bunlar ‘akut stres bozukluğu’ ve ‘travma sonrası stres bozukluğu’dur (TSSB). Akut stres bozukluğu, travmatik olaydan sonra 3 gün ila 1 ay arasında başlar. Belirtileri şöyledir;
- Travmanın anılarını istemsizce ve tekrarlayıcı biçimde hatırlamak
- Travmayla ilgili rüyalar görmek
- Mutluluk, tatmin, hayattan zevk alma gibi duyguları yaşayamamak
- Hem uykuya dalma da hem de sürdürmede zorluk çekmek
- Sıkça sinirli davranışlar sergilemek ve patlamalar yaşamak
- Konsantrasyon zorluğu
Akut stres bozukluğu, kişinin çalışmasına, başkalarıyla iyi ilişkiler kurmasına ve sosyalleşmesine engel olur. Bu insanların korunmaya, teselliye ve kendini güvende hissetmeye ihtiyaçları vardır. Bizim veya sevdiklerimizin hayatı tehlikeye girdiğinde, korkmak sağlıklı bir davranıştır. Korku ‘savaş ya da kaç’ tepkisini tetikler ve adrenalin vücudumuzda yayılmaya başlar. Aynı anda bize artırılmış bir güç sağlar ve tehlikeye karşı daha iyi reflekslerimiz olur. Ama bu durum geçtiğinde artçı şoklar yaşayabiliriz. İşte buna travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) adı verilir ve travmadan yaklaşık 3 ay sonra başlar. TSSB eskiden sadece olağan dışı stres etkenlerine karşı (savaş, tutsaklık gibi) psikolojik bir tepki olarak görülürdü. Ancak bugün diğer birçok deneyim sonrasında da TSSB geliştiğini biliyoruz. Bir travmayı yaşamak, şiddete maruz kalmak ya da tanık olmak, aile içi istismarı öğrenmek ya da istismar edilmek insanların kendilerine ve dünyalarına bakış açısını sonsuza kadar değiştirebilir. Bir de her gün yaşadığımız duygusal yaralar var. Tehlikede olmak, güven problemi, korku, suçluluk, utanç ve daha fazlası. Bunların hepsi olumsuz duygusal deneyimlerden kaynaklanıyor, hepsi gizli TSSB’nin sonuçları. Önemli tetikleyicilerden biri de hastalıklar. Çoğu insan iki haftalık bir gribin ardından bile TSSB yaşayabiliyor. Üç ay süren kronik yorgunluk ve yıllarca süren sinir sorunlarından bahsetmiyorum bile. Bugün bir de Covid-19 var. TSSB’nin klinik belirtileri, kötü hatıraların sürekli göz önüne gelmesi, travmanın rüyalarla geri dönüşü, travmayla ilgili ipuçlarından kaçınma, sürekli suçluluk, kızgınlık, korku gibi negatif duyguları beslemek ve uyaranlara karşı aşırı hassasiyettir. Uzun vadede TSSB, alkol ve madde kullanımı, duygu durum bozuklukları ve intihar eğilimi gibi psikolojik sorunlara; hipertansiyon, obezite ve kalp hastalığı gibi fiziksel sağlık sorunlarına yol açar. Sonuç olarak yaşam kalitesinde ciddi bir düşüş görülür. TSSB’nin tedavisi bireysel olarak çok değişkendir. Travmaya maruz kalanlar için işe yarayacak tek bir yaklaşım yok. Davranışsal, bilişsel ya da psikodinamik terapiler bazen ilaç desteği ile birlikte tedavide etkili. Egzersiz, farkındalık, meditasyon ve derin nefes gibi zihin-vücut pratikleri, aile desteği ile birlikte tedaviye oldukça yardımcı. Bu hastaların en az yarısı tam olarak iyileşir. Tanı ve tedavinin yanı sıra hastaların sürecin bir parçası olması çok kıymetli. Bu kişiler acı veren hatıralar ve duygular üzerindeki kontrollerini artırmayı öğrenebilirler. Travmayı geçmişin trajik bir parçası olarak kabul edip, bunun geleceklerini inşa ederken hayatlarını etkilemesine izin vermezler. Travma ne yazık ki hepimizin hayatının bir parçası. O yüzden bu konudan ileriki zamanlarda da bahsetmek istiyorum. Sizin hikayeleriniz de varsa lütfen bana yazın.