BM İnsan Hakları Konseyi’ne bağlı Bağımsız Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu’nun geçen mart ayında ülkenin Akdeniz sahil şeridinde Alevilere yönelik gerçekleşen katliamlara ilişkin raporu, yeni Suriye’nin inşasında Alevilerle Sünni çoğunluk arasında bir iç mutabakat sağlanmasının ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor...
Baştan belirteyim. Bugünkü yazımda ele alacağım Birleşmiş Milletler raporundaki birçok ayrıntıyı okurlarımıza aktarmaktan kaçınmak durumundayım.
Şu nedenle... Suriye’de hükümet bağlantılı silahlı grupların geçen mart ayında Lazkiye bölgesinde düzenledikleri köy baskınları sırasında başvurdukları şiddetin ölçüsü ve hedef aldıkları insanlara yaptıkları katliamlar ve aşağılayıcı muamelenin boyutları son derece rahatsız edici içerik ve görüntüler taşıyor. Merak edenler için yazımın sonunda bu raporun linkini paylaşıyorum.
Ayrıntılara girmemekle birlikte, raporun Türk kamuoyu açısından büyük önem taşıdığını düşünüyorum.

Meydana gelen bu dehşet verici hadiseler sınırımızın yanı başında, Hatay’ın hemen güneyinde oluyor. Örneğin, BM raporunda yer alan haritada katliamların yaşandığı yerleşimlerden Türkiye sınırına en yakını olan El Muhtariye köyünün Hatay Yayladağı’na uzaklığı kuş uçuşu 35 kilometre kadar.
El Muhtariye’nin bu bölgenin merkezi olan deniz kıyısındaki Lazkiye şehrine uzaklığı ise 12 kilometre.
Rapor Suriye'yi bekleyen sıkıntıları anlatıyor
Tabii daha önemlisi, BM raporu 911 kilometre uzunluğunda bir sınırı paylaştığımız ve 2011’de iç savaşın patlak vermesinden bu yana sürekli türbülans içinde seyreden güney komşumuzun nerelere, ne gibi uç noktalara savrulabileceğine işaret etmesi bakımından da ‘göz açıcı’ bir nitelik taşıyor.
Suriye’nin daha çok uzun yıllar ve belki de on yıllarca Türkiye’yi meşgul etmeye devam edeceğini bizlere haber veriyor.
Raporun sıkıntılı bir başka tarafı şu noktada karşımıza çıkıyor. Bu olaylara karışan ve BM belgesinde adları bizzat ve üstelik birçok kez geçirilen silahlı grupların bazıları, yakın zamana kadar Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çatısı altında yer alıyordu.
Ancak söz konusu grupların, bu olayların mart ayında baş göstermesi öncesinde, Şam’daki yönetim değişikliği sonrasında kurulan yeni Suriye ordusuna katılmış olmaları, meselenin Ankara açısından kısmen rahatlatıcı bir yönü olarak görülebilir.
Suriye'nin sahil bölgesine dikkat
Raporu değerlendirebilmek için katliamların meydana geldiği bölge hakkında genel bir arka plan da vermemiz gerekiyor. Olaylar Suriye’nin kuzeybatısında, ülkenin Akdeniz’e çıkışı olan bölgede geçiyor. ‘Sahil Bölgesi’nin kuzeyinde Lazkiye, güneyinde ise Tartus vilayetleri var.
Türkiye ile Lübnan arasında kalan kuzey-güney hattında 180 kilometre uzunluğundaki bu sahil hattı ve doğusundaki dağlık bölge, Suriye’de Arap Alevilerinin (Nusayri) yoğun olarak yaşadıkları, nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları bir coğrafyayı gösteriyor. BM raporu Alevilerin Suriye’nin nüfusunun “onda biri” kadar olduğunu” söylüyor. (Buna göre 2 milyon dolayında)
Mart ayı başındaki hadiseler işte bu bölgede ve aynı zamanda -daha sınırlı ölçekte- bu bölgenin hemen doğusundaki Hama ve Humus gibi Sünni çoğunluğa sahip şehirlerde, Alevilerin daha çok kendi mahallelerinde yaşadıkları yerleşimlerde, köylerde cereyan etti.
Geçmişte Esad rejimi ve ona bağlı ordu, istihbarat ve diğer güvenlik örgütleri ağırlıklı olarak Alevi kesimine dayandığı için, bu rejimi deviren Sünni Selefi kökenli Ahmed Şara yönetiminin gözünde bu bölge özel bir hassasiyet taşıyor. İşi iyice zorlaştıran bir nokta, silahlı eski rejim unsurlarının hatırı sayılır bir bölümünün iktidar değişikliğinden sonra bu bölgeye intikal etmiş olmasıdır.
Gelgelelim eski rejim mensuplarının hepsinin Şara’ya muhalefet ettiği gibi bir genelleme yanıltıcı olur. Bunun nedeni, eski rejim döneminde ordu ve diğer güvenlik örgütlerinde görev yapmış çok sayıda Alevi kökenli insanın yönetim değişikliğinden sonra kurulan “uzlaşma merkezleri”ne başvurmasıdır.
Bu kişiler uzlaşma merkezlerine giderek, silahlarını teslim edip bir anlamda yeni rejimle barış yaparak, hukuki durumlarını resmileştiriyorlar. BM raporuna göre, bu şekilde toplam 123 bin kişi hukuki statülerini yeni yönetimle düzenlemiş bulunuyor. Ancak rapordaki bilgilerden uzlaşı mekanizmasına katılmış, bu çerçevede adresleri kayda alınmış birçok Alevinin de son olaylarda özellikle hedef alındıkları ve öldürüldükleri anlaşılıyor.
İsyan bastırıldıktan sonra yaşanan katliamlar
Bununla birlikte BM raporunda geçen mart ayındaki olayları başlatan kesimin bu bölgedeki silahlı eski rejim unsurları olduğu çok açık bir dille belirtiliyor. İşte bu unsurlar geçen 6 Mart’ta sahil bölgesinde hükümete bağlı güvenlik güçlerine karşı toplu bir silahlı saldırıya girişmişler, ana yolları kontrol altına almaya çalışırken, bazı hastaneleri işgal etmişlerdir.
Şam’daki rejim aynı gün harekete geçerek kalabalık bir askeri gücü bölgeye sevk etmiş ve kalkışmayı kısa zamanda bastırmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken kritik bir nokta var. BM belgesinde yer alan olayların çoğu, isyan hareketi büyük ölçüde kontrol altına alındıktan sonra, özellikle 7 Mart ile 10 Mart tarihleri arasında meydana geliyor. Ve ağırlıklı olarak köylerdeki Alevi kökenli savunmasız sivil insanlara yönelen bir şiddeti konu alıyor.
Rapor, hem ilk aşamada isyan hareketi sırasında silahlı eski rejim unsurlarının, hem de olaylar kontrol altına alındıktan sonraki aşamada bölgeye intikal eden ve etmeye devam eden bazı hükümet güçleri ve onların yanlarında sahaya çıkan gönüllü sivil unsurların muhtemelen “savaş suçu” işledikleri tespitini yapıyor.
Bu tespiti yapan herhangi bir kuruluş değil. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne bağlı “Bağımsız Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu”...
Komisyon, Suriye’de iç savaş patlak verdikten sonra 2011 yılında savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları, hak ihlallerini izleyip BM İnsan Hakları Konseyi ve Genel Kurulu’na tarafsız bir şekilde raporlamak görev talimatıyla kurulmuş olan bir organ. Hukuk ve insan hakları alanlarında uluslararası ölçekte temayüz etmiş Brezilyalı, İngiliz ve Mısırlı üç seçkin şahsiyetten oluşuyor.
Bu girişten sonra şimdi raporun sayfalarını çevirmeye başlayabiliriz.
'Özellikle Alevi toplulukları hedefte...'
BM belgesi birinci sayfasının giriş cümlesinde “Bu rapor, 2025 yılı mart ayında Suriye’nin kıyı ve batı merkezi bölgelerinde meydana gelen, özellikle Alevi topluluklarını hedef alan ve bir dizi katliamı da içeren ağır ihlalleri incelemektedir” diye başlıyor.
Bütün bu olaylarda çoğunluğu sivil olan yaklaşık 1400 kişi öldürülmüştür. Ölenlerin çoğunluğu Alevidir. Rapora göre “Bu ölümler, büyük bir coğrafi alana yayılan katliamların yanı sıra diğer şiddet türleri, yağma, yakma ve yerinden edilme olaylarıyla birlikte gerçekleşmiştir.”
'Failler katliamları sosyal medyadan paylaşınca...'
BM komisyonunun mesaisi sırasında, soruşturduğu katliamların belgelenmesi konusunda ciddi bir güçlük yaşamadığını söylemek mümkündür. Bunun nedeni, faillerin bu katliamların önemli bir bölümünü cep telefonlarıyla videoya çekip, ardından X, Instagram, Facebook, Telegram gibi sosyal medya platformlarından paylaşmış olmalarıdır.
Rapordaki bulguların dayandığı delillerin azımsanmayacak bir bölümü, bu şekilde sosyal medya mecralarından alınan teyit edilmiş görüntülere yapılan referanslardan oluşuyor.
Camiden yapılan dini seferberlik çağrısı
Raporda çok dikkat çekici olan bir nokta var. Metnin 63’üncü paragrafında şöyle deniliyor:
“Tanıklara göre, 6 Mart akşamı ve 7 Mart’ın erken saatlerinde Hama, Humus, Lazkiye, Banyas, Ceble ve Halep dahil olmak üzere birçok şehirde sosyal medya üzerinden ve yerel camilerden hoparlörlerle yapılan anonslarla geniş çaplı dini seferberlik ve “Nefir-i amm” (savaşa katılma) çağrıları yayılmıştır. Mezhepçi söylemlerle yüklü bu çağrıların, genel olarak Alevi nüfusu hedef aldığı ve birçok kişi tarafından geleneksel bir askeri seferberlik çağrısından ziyade, derhal harekete geçmeyi gerektiren dini bir seferberlik çağrısı olarak anlaşıldığı görülmüştür.”
Komisyon, raporu hazırlarken geçen haziran ayında olayların geçtiği köylere heyet göndererek 200 kadar görgü tanığının bilgisine başvurmuş, yakılan evleri, toplu mezarları yerinde incelemiştir. Sahada yürütülen bu incelemelerin sonunda, açıklayıcılığı açısından örnek olma özelliği taşıyan 20 kadar yerleşimdeki hadiseler tek tek detaylı bir şekilde aktarılmıştır.
Ev baskınlarında ilk soru: "Bu evde Alevi var mı?"
Ekleriyle birlikte 66 sayfa tutan rapor okunduğunda aynı kalıbın bir örüntü halinde tekrarlandığını görüyoruz. Önce baskın yapılan köylerde evlere silah zoruyla girilmekte, içeridekilere evde “Alevi olup olmadıkları” sorulmaktadır. Alevi olan erkekler dışarı alınıp önce ağır hakaretler altında aşağılayıcı muameleye maruz tutulmakta, bazı durumlarda kendilerinden belli hareketleri yapmaları istenmektedir. Ardından bir bölümü orada katledilmektedir. Bazıları ise köy dışına çıkartılarak katledilmektedir. BM komisyonu, maktullerin daha çok kafalarına ve göğüslerine ateş edildiğini saptamıştır.
Katliamlardaki ortak bir nokta, sıkça ölülerin toprağa verilmesi engellendiği için cesetlerin günlerce sokak ortasında kalmasıdır. Bazı durumlarda da aileler yakınlarının cesetlerini evlerine alıp saklamak zorunda kalmıştır. Rapordaki ürpertici bir saptama, “cansız bedenlere yönelik saygısızca eylemler”in sergilenmiş olmasıdır.
Bu baskınlarda çoğunlukla erkekler katledilmekle birlikte 100 kadar kadın da hayatını kaybetmiştir. BM raporundaki aktarımlarda bazı köylerde çocukların da öldürüldüğü ortaya çıkıyor. Bu arada, evlerinden dışarı çıkartılıp aşağılayıcı muameleye maruz kalanlar arasında yaşlı insanlar da vardır.
Yağmalananlar sosyal medyadan satışa çıkıyor
Raporun en rahatsız edici taraflarından biri, evlerin basılıp erkeklerin dışarı çıkartılmasından sonra genellikle standart bir uygulama şeklinde gerçekleşen yağmalama eylemleridir. Komisyon, örnek vaka olarak incelediği 20 yerleşimden 18’inde yağmalamayı teyit etmiştir. Evde taşınabilir, pahada değerli ne varsa el konulmaktadır. Para, mücevher, bilgisayar en çok götürülen kalemler arasındadır. Bazı hallerde otomobillerin anahtarları da alınmıştır.
BM Komisyonu’nun ilginç bir tespiti, silahlı bir grup tarafından yönetilen bir sosyal medya hesabında yağmalanan malların daha sonra satışa çıkarılmasıdır.
Bu arada birçok ev yağmalandıktan sonra ateşe de verilmiştir. Rapor, yanmış haldeki cesetlerden de söz ediyor.
Kadınlar 'savaş ganimeti' midir?
BM raporunda kadınların kaçırılmasına ilişkin iddialar da ayrı bir bölüm olarak ele alınıyor. Bu bölümde en az altı Alevi kadının kaçırıldığına ilişkin güvenilir bilgiler alındığı, ayrıca onlarca kadının kaçırıldığı yolundaki haberler üzerindeki incelemenin sürmekte olduğu kaydediliyor.
Bu bölümde, evinde silah araması yapılan bir kadının birçok kez tecavüze uğradığı, ağır şekilde dövüldüğü, dini içerikli hakarete uğradığı bir vaka anlatılıyor. Bir başka vakada toplu tecavüze uğrayan bir kadının daha sonra yaşlı bir adama “satıldığı” anlatılıyor.
Raporun 45’inci sayfasında şöyle bir cümle de yer alıyor:
“Aynı hanede birden fazla erkeğin infaz edilmesinin ardından bazı silahlı kişiler tarafından Alevi kadınlardan “köle” ve “ganimet” şeklinde söz edilmiş, kendilerine “Cihat için hazırlanmak üzere İdlib’e gitmeleri” söylenmiştir.”
Failler arasında Asyalı olan savaşçılar da vardı
Rapordaki temel ihlaller genel hatlarıyla bu şekilde özetlenebilir.
BM Komisyonu, nihai değerlendirmesinde Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın bu ihlallere dönük bir talimat verdiğine dair delil bulunmadığını vurguluyor. Hatta kendisinin 7 Mart günü bir çağrı yaparak, “savunmasız sivillere saldıranlardan hesap sorulacağını” duyurduğunu hatırlatıyor. Keza, bazı hükümet güçlerinin olayları önlemek için müdahale ettiklerine de dikkat çekiliyor. Bu tespitler kuşkusuz Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara açısından rahatlatıcı niteliktedir.
Gelgelelim böyle olması, yine de bu katliamları yapan grupların yabana atılmayacak bir bölümünün olaylar sırasında Savunma Bakanlığı’na bağlı ordu ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı “genel güvenlik” örgütünün çatısı altında oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Alevilere dönük bu katliamların önemli bir bölümü yeni Suriye yönetimini temsil eden gruplar tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, Şara yönetimi tarafından faillerin yakalanıp cezalandırılarak adaletin sağlanması açısından ağır bir sorumluluk doğmaktadır.
Raporda bu suçları işleyenler arasında geçiş dönemi hükümetine bağlı güvenlik güçleri altındaki belli silahlı grupların bulunduğu açık bir dille birçok kez ifade ediliyor, bunların adları da geçiriliyor.
Bu gruplar arasında 62’nci Tümen (eski Süleyman Şah Tugayı/ÖSO) , 76’ncı Tümen (eski El Hamza Tümeni/ÖSO) , Ahrar eş Şam ile eski Heyet Tahrir eş Şam/HTŞ tugaylarından oluşan 400’üncü Tümen sayılıyor.
“Bu grupların mensupları”nın, “yaygın ve sistematik bir şekilde nüfus olarak Alevilerin çoğunlukta oldukları köy ve mahallelerde sivil nüfusa karşı yargısız infaz, işkence ve kötü muamele fiilleri gerçekleştirdikleri” belirtiliyor. (Paragraf 88)
Raporun çarpıcı bir başka saptaması, bu eylemlere çok sayıda “yabancı savaşçı”nın da katılmış olmasıdır. BM belgesine göre, bunlar arasında “Asyalı yüz hatlarına sahip” olanlar da vardır. Bu ifadeden öncelikle, uzun zaman HTŞ bünyesinde faaliyet gösteren ve yakın zamanda yeni Suriye ordusuna entegre edilen Türkistan İslam Partisi’ne mensup Uygur kökenli savaşçılar anlaşılmalıdır.
Kıssadan hisse
Uluslararası kamuoyunda ve Türkiye’de Suriye ile ilgili tartışmalar öncelikle bu ülkedeki Kürt nüfusun ve kısmen güneydeki Dürzilerin kurulacak yeni devlet düzenine nasıl eklemleneceği sorusuna odaklanıyor.
Buna karşılık BM raporu, Suriye’nin geleceğinin inşasında Alevi azınlık ile Sünni çoğunluğun içinden gelen yeni liderlik arasında bir iç mutabakat sağlanıp sağlanamayacağı sorusunun da kilit bir ağırlık taşıdığını gösteriyor. Hatta, bu soruya iyimser bir yanıtın bu aşamada ufukta görünmediğini ortaya koyuyor.
Her halükarda, kırılgan bir mezhepsel fay hattı üzerinde duran bu meselenin hangi yöne gideceği, Suriye’de hedeflenen toplumsal barış ve istikrar hedefleri açısından yaşamsal bir önem taşıyor. •
NOT: Bu yazım ile silahlı grupların kontrol dışılığı meselesinin sonuçlarını da değerlendirdiğim 16 Ağustos tarihinde yayımlanan “Ahmed Şara’nın İnandırıcılık Sınavı” başlıklı yazım birbirini tamamlamaktadır.
Rapora bu linkten ulaşabilirsiniz.