KKTC’deki 9. Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarını yakından takip eden Sedat Ergin, hemen herkesi şaşırtan sonuçların kendisi için sürpriz olmadığını yazdı. Ergin analizinde “Tatar kaybedince Ankara’da mı kaybetmiş sayılır” sorusuna yanıt ararken, KKTC demokrasisinin gücüne de dikkat çekiyor
Geçen hafta dört gün boyunca KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçiminin nabzını tutmaya çalıştım. Bu konudaki yazım Oksijen’in geçen Cuma günkü sayısında yayınlandı. Bugün ise gazetemizin web sitesi için seçim sonuçlarını sahadaki izlenimlerimle birleştirerek değerlendirmek istiyorum.
Bunu yaparken, sandıkta beliren tablonun gerisindeki dinamikleri izah etmeye çalışacağım, bundan sonrasına ilişkin muhtemel yönelişlere de bakacağım.
İşte 10 başlık altındaki değerlendirmem. Tabii en sonda sıralamaya dahil etmediğim ancak çok önemsediğim ve değerli bulduğum özel bir başlık da var.
1) Seçim sonucu sürpriz oldu mu?
KKTC’deki her iki adayın da seçim kampanyalarını izledikten ve seçim ortamını teneffüs ettikten sonra dün sandıklardan sol çizgideki Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Doç. Tufan Erhürman’ın fark atarak birinci çıkmasına şaşırdım mı?
Hayır, benim için sürpriz olmadı. Ancak iki aday arasındaki farkın bu kadar yüksek olacağını tahmin edemedim.
Cumhurbaşkanı seçilen Tufan Erhürman, kendisiyle geçen çarşamba sabahı partisinin Lefkoşa’daki genel merkezinde yaptığımız sohbette kazanacağından çok emindi. Çok rahat görünüyordu. Mart ayından bu yana tüm anketlerde önde gittiklerini, sahadaki temaslarının da bunu teyit ettiğini söylüyordu. Nitekim, kendisine duyduğu özgüvenin dayanaksız olmadığı ortaya çıktı.
Sonuçta, Erhürman geçerli oyların yüzde 62.76’sını alırken, Tatar’ın oy oranı yüzde 35.76’da kaldı.
Yüzde üzerinden baktığımızda ikisi arasında tam 27 puanlık kayda değer bir fark söz konusu.
2) Federasyonun oylandığı bir referandumsa hangi seçenek kazandı?
Bu seçimde, ilk bakışta, Kıbrıs Türk toplumu açısından iki farklı gelecek tasavvuru, iki farklı vizyon da oylanmış oldu.
Bir tarafta, bütün kampanyasını neredeyse tek bir tema üzerine kuran, “Rumlarla federasyonun bir yıkım olacağı” teziyle “iki devletli çözüm”ü savunan, merkez sağ partilerin desteklediği Ersin Tatar vardı…
Karşısında ise meydanlarda “federasyon” sözcüğünü telaffuz etmese bile, federasyona kapıyı açık tutan ve Rum kesimiyle başta adanın güneyinde deniz yatağındaki hidrokarbon kaynaklarındaki payı olmak üzere Türk toplumunun hak ve çıkarları için yeniden müzakere sürecine girmeye istekli görünen Doç. Tufan Erhürman…
KKTC’de şehirlerdeki ana caddelerde billboard’ları kaplayan “Federasyon Olursa, Azınlık Oluruz” yazılı afişlerde, yüzleri donuk, karamsar ifadelerle bakan insanlar dikkat çekiyordu. Kadınlı erkekli, yaşlı genç, farklı kesimlerden kaygılı görünen insanlar…
Gelgelelim, hazırlanışı açısından çok profesyonel bir dokunuşu yansıtan bu afişlerden yayılan karamsar havaya Kıbrıslı Türk seçmen pek itibar etmedi.
Görünüşte “Federasyona hayır mı” yoksa “Federasyonu dışlamayan bir çözüm mü” seçenekleri arasında bir referandum olarak görülebilirdi bu seçim. Bu durumda sandıkta ikinci seçeneğin ağır bastığı söylenebilir.
Yine de bu durum, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun iki devletli çözüme tümden karşı olduğu gibi bir genel yargıya yol açmamalıdır. Çünkü başka bir dizi faktör de denkleme girmiştir bu seçimde.
Şimdi bu faktörlere geçebiliriz.
3) İki adayın arasındaki vizyon farkı rol oynadı mı?
Kabul edelim ki, bu seçim kampanyasında geçen beş yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı yapmış bir siyasi şahsiyet olarak 73 yaşındaki Ersin Tatar’ın topluma verdiği yeni bir mesajı yoktu. Kampanyası, kuvvetli bir federasyon karşıtlığı üzerinden iki devletli çözümü savunmak üzerine inşa edilmişti. Seçim nutuklarında “ecdadın vasiyeti”, “anavatan-yavru vatan” gibi bildik kavramların hâkim olduğu güçlü bir hamaset dili hakimdi.
Yeni bir sözü olmayan Tatar’a karşı, 55 yaşındaki hukuk doçenti Tufan Erhürman, kampanyada çok daha dinamik bir aday profili çizdi. Yıpranmamışlığı, Kıbrıs Türk toplumu karşısındaki en güçlü vasıflarından biriydi.
Tatar’ın Mustafa Ceceli, Demet Akalın, Işın Karaca gibi Türk pop yıldızlarının sahne aldığı, gösterişli ve belli ki yüksek bütçeli kampanyasına karşılık, Erhürman’ın mütevazı ancak devrimci “Çav Bella” marşının, Zülfü Livaneli’nin “Yiğidim Aslanım” şarkısının söylendiği mitingleri arasında görünüşte büyük bir orantısızlık vardı.
Ancak Tatar’ın oldukça yüksek bütçeli olduğu hemen fark edilen kampanyasının beklenen etkiyi yaratmadığı aşikar.
Tatar’ın miting meydanlarında her seferinde kuvvetli, canlı kalabalıklar toplandı. Ancak en azından bir bölümünün Türkiye’den gelen Türk pop starlarını sanatçıları dinleyip sonra pazar günü sandık başına gittiklerinde Tufan Erhürman’a oy verdiklerini söylemek herhalde hata olmaz.
4) Sadece bir cumhurbaşkanı seçimi miydi?
Pazar günü oy kullanan Kıbrıslı seçmenler sandıklarda yalnızca cumhurbaşkanını seçmediler. Bu seçim bir cumhurbaşkanlığı yarışından çok daha fazlasıydı.
Sandıkta alınan sonuç, bir bakıma sağ koalisyon hükümetine ve genel olarak KKTC’nin gidişatına yönelik rahatsızlıkların da toplu bir dışavurumu oldu.
Ağırlığını Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) oluşturduğu, sağda konumlanmış üç partili koalisyonun, hayat pahalılığı da dâhil olmak üzere birçok başlıktaki icraatından genel olarak duyulan rahatsızlık kendisini sandıkta sert bir şekilde gösterdi.
KKTC’nin gidişatı derken, galiba 8 Şubat 2022’de şoförüyle birlikte öldürülen kumarhane ve otel sahibi Halil Falyalı cinayetiyle birlikte ortalığı kaplayan ve ağırlıklı olarak mafya bağlantılarının gündeme geldiği tartışmaların, Kıbrıs Türk toplumunda, Türkiye’de 1996 yılındaki Susurluk kazasının yarattığı sarsıntıya benzer bir etkiye yol açtığını belirtmeliyiz.
KKTC’de birçok köşede karşınıza çıkan kumarhanelerden gelen rant ile de ilişkili olarak, mafya unsurlarının son yıllarda burada kendilerine giderek genişleyen bir hareket alanı buldukları yolundaki yaygın algının yol açtığı rahatsızlıklar da seçim sonucuna yansımış olmalıdır.
5) Ankara bir diğer kaybeden mi?
Bu seçimde Ersin Tatar’ın miting meydanlarındaki en önemli stratejik kozu “anavatan” Türkiye’yi yanına almış olmasıydı. Tatar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığını, “iki devletli çözüm” konusunda aralarındaki uyumu güçlü bir kampanya teması olarak kullandı. Her konuşmasında Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda uluslararası camiaya KKTC’nin tanınması yolunda yaptığı çağrılara atıf yaptı.
Ayrıca, seçim kampanyası döneminde AK Partili üst düzey siyasi şahsiyetlerin, bakan ve milletvekillerinin KKTC’ye sıklaşan ziyaretleri, ayrıca AK Parti’ye yakın sporcu (Mesut Özil) ve sanatçıların (Yavuz Bingöl) destekleriyle Tatar lehine Kıbrıslı Türklere verilen doğrudan ya da dolaylı mesajlar bu birlikteliğin göstergeleriydi.
Ancak Türkiye’den gelen bütün bu destek rüzgârı seçim sonucunu değiştirmeye yetmedi. Bu yönüyle bakıldığında, kaçınılmaz olarak seçmenin karşısına çıkan “Ersin Tatar + AK Parti iktidarı” görüntüsü halkın bir kesimi nezdinde ters de tepmiş olabilir.
6) Erhürman’a göre Ankara bu kez dikkatli mi davrandı?
Seçimin galibi Tufan Erhürman’a bakarsanız, 2020 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan müdahalelerle karşılaştırıldığında, Türkiye bu kez daha dikkatli davranmıştır.
Erhürman, geçen çarşamba sabahı yaptığımız sohbette Ankara’nın Ersin Tatar’ın az bir farkla kazandığı 2020 seçimindeki müdahalesi tartışmalarıyla ilgili olarak “Toplumda travma yarattı” ifadesini kullandı; ancak bu seçimde benzer bir durumun yaşanmadığını söyledi.
CTP lideri, 2020 cumhurbaşkanlığı seçimi ile ile karşılaştırmalı olarak bakılırsa, bu seçimde Ankara’nın müdahalesi olup olmadığı soruma şu yanıtı verdi:
“Şimdi bu kez öyle bir şey olmadı şu ana kadar. Bu seçimde Türkiye Cumhuriyeti'nden buraya seçim dönemi içerisinde gelip giden çok misafir oldu. (Cumhurbaşkanı Yardımcısı) Cevdet Yılmaz geçen hafta buradaymış. (Eski Başbakan) Binali Yıldırım buradaydı. Cevdet Yılmaz neye geldi? Yani bir TRT-Avaz işine geldi. Sonra bir daha gitti. Hemşeriler derken festivaller vardı. Adıyaman Çiğköfte Festivali olmuş. Adana şalgam ve kebap festivali için de galiba geldi. Yani ikinci bir geliş de bu. Ama yani sahada öyle bir 2020 seçimlerine benzer bir şey hissediyor musun diyeyse soru, ki 2020 seçimleri bir travmadır yani, aynen toplum için bunu söylüyorum… Öyle bir etki oldu mu diyorsanız, soru oysa, öyle bir etki etmedi.”
Erhürman’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın seçimden hemen önce KKTC’ye “Adıyaman Çiğköfte” ve “Adana kebap, şalgam” festivalleri için geldiği yolundaki ifadeleri ince bir dokundurma içeriyor muydu?
Bu sorunun yanıtı bana biraz ortada göründü.
Her hâlükârda KKTC Cumhurbaşkanlığı web sitesinin 9 Ekim tarihi altındaki faaliyetler duyurusunda 9 Ekim’de, yani seçimden 10 gün önce Cevdet Yılmaz’ın Tatar’a resmi makamında yaptığı ziyareti gösteren fotoğraflı haberi görmek mümkündür.
7) Seçime katılım düşük mü oldu?
Seçimden sonra özellikle Türkiye’de medyada ve siyasi çevrelerde yapılan tartışmalarda seçime katılımın düşük olduğu yorumları yapıldı. Evet, ilk bakışta açıklanan yüzde 64,87 katılım oranı düşük görünüyor.
Ancak bu yöndeki değerlendirmeler yanıltıcıdır. KKTC’de kayıtlı seçmenlerin sayıca belli biri kesimi Türkiye’de ya da ağırlıklı olarak Birleşik Krallık başta olmak üzere yurt dışında yaşıyor. Ayrıca, vefat etmiş birçok seçmen, nüfus kütüklerinden düşülmedikleri için sistemde hâlâ kayıtlı görünüyor.
Erhürman, katılım oranıyla ilgili bu noktaya şu şekilde dikkat çekmiştir
“Yüzde 60’lar gibi katılım oranları gerçek seçmen sayısı toplamı üzerinden ortaya çıkmıyor. Hayatta olmayanları ve burada bulunmayanları hesaba dâhil ederseniz, toplam seçmeni aslında yüzde 100 değil, yüzde 80’i baz alarak değerlendirmeniz gerekir. O zaman sandıkta yüzde 60’ın üstüne çıkan yüksek bir katılım oranına ulaşırsınız. Dolayısıyla bizde seçimlerdeki reel katılım oranı, açıklanan resmi oranlardan daha yüksektir.”
8) Ankara ile ilişkiler bundan sonra nasıl gider?
Tufan Erhürman, mitinglerinde sıkça “Türkiye ile kavga etmeyeceğini” vurguladı.
Oksijen’e verdiği mülakatında da aynı temayı yineleyerek, Ankara ile çalışma ilişkisinde bir sorun çıkmasını beklemediğini, geçmişte başbakanlık yaptığı ve müzakere heyetlerinde de yer aldığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini tanıdığını söyledi.
Buna ek olarak, muhtelif açıklamalarında Ankara ile her zaman yakın bir istişare yürüteceğini de vurguladı.
Çarşamba sabahı yanından ayrılmaya hazırlanırken Erhürman’a şu soruyu da yönelttim:
“Pazartesi sabahı oldu diyelim. Sizin beklediğiniz gibi seçim sonuçlandı. Ben de gelip kapınızı çalsam ve ‘Ankara'ya mesajınız nedir?’ diye sorsam, bana ne yanıt verirsiniz?”
CTP lideri, “Ankara'ya açıkçası muhtemelen sizin üzerinizden mesaj vermem” diye söze girdi ve ekledi:
“Resmî cevap veriyorum. Yani ilk resmî ziyaretimiz zaten devlet geleneğidir; hemen kısa bir süre içerisinde Ankara'ya ve cumhurbaşkanlığı düzeyinde olur. Hep böyle olmuştur. Dolayısıyla ilk konuşmamız, ilk istişaremiz orada olacak…”
KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları, belli bir siyasi tecrübeyi yansıtan dikkatli bir yaklaşımın ifadesidir.
Özetlersek Erhürman, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile diyalog kurmaya, hatta onu ikna etme çabasına girmeye hazır, bu konuda kendine güvenen bir lider profili çiziyor.
Bu arada, bir noktaya daha dikkat çekelim: Erhürman cumhurbaşkanı olarak anayasa çerçevesinde daha çok KKTC’nin dış temsil yönüyle öne çıkacak, ülkenin uluslararası alandaki yüzü olacak ve ağırlıklı olarak çözüme dönük müzakere sürecinden sorumlu olacaktır. İçteki hükümet icraatının dışında kalacaktır büyük ölçüde. İç cephede ipler koalisyon hükümetinin elindedir. Dolayısıyla Ankara’nın Erhürman ile diyaloğu sorunun daha çok dış boyutunu ilgilendirecektir.
Bir başka deyişle Ankara, yeni dönemde KKTC ile ilişkisini A) Dış boyutta Erhürman ve B) Yardımlar, bütçe, yatırımlar dahil içe dönük başlıklarda hükümet kanadı ile olmak üzere iki ayrı düzlemde yürütecektir.
Geçmişte yine sol kökenli isimler olan İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Dördüncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı daha çok sol partilerin ipleri elinde tuttukları koalisyon hükümetleri dönemlerinde görev yapmışlardı.
Bu kez ise KKTC'de cumhurbaşkanı ile hükümet kanadı arasında özellikle Kıbrıs sorununun çözüm perspektifi konusunda taban tabana iki zıt perspektif çatışacaktır.
9) Erken seçim olur mu?
Sandıktan çıkan sonuç, sağ koalisyon açısından ciddi bir uyarı niteliği taşıdığı aşikardır.
Ulusal Birlik Partisi, Demokrat Parti ve Türkiye’den göç edenlerin ağırlıklı olduğu Yeniden Doğuş Partisi’nin oluşturduğu koalisyon bütün gücüyle Ersin Tatar’ı destekledi bu seçimde. Sonuç, koalisyon açısından da ciddi bir yenilgi oldu.
CTP’nin 23 Ocak 2022 tarihinde gerçekleşen milletvekili seçiminde yüzde 31,9 gibi bir oy oranı aldığı hesaba katıldığında, Tufan Erhürman’ın sağ seçmenden de hiç azımsanmayacak ölçüde oy çektiği anlaşılıyor.
Seçim, koalisyon açısından da bir güven oylaması gibi görülürse, 50 sandalyeli mecliste 28 milletvekiliyle çoğunluğu elinde bulunduran hükümet, bu sonuçla bir anlamda güven oylamasını kaybetmiş oldu.
Bu durum, normal takvimde 2027 ocak ayında yapılması gereken milletvekili seçimi öncesinde koalisyon
hükümeti üzerinde erken seçim baskısını artırabilir. Çünkü, KKTC’de artık 19 Ekim akşamı sandıkta ortaya çıkan tablonun yansıttığı yeni bir siyasi güç dengesi var. Bu çerçevede Erhürman’ın Pazar günü sandıkta yarattığı kuvvetli rüzgârın erken bir tarihe alınacak milletvekili seçimine yansıması ihtimali, koalisyon hükümetini ilk aşamada bu konuda çekingen davranmaya itebilir.
Her hâlükârda, KKTC’de önümüzdeki günlerde sağ cenahta ve merkezdeki partilerde bir kırılmanın yaşanarak yeni oluşumların şekillenmesi de gündeme gelebilir.
Bu noktada, merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın oğlu, DP’nin eski genel başkanı Serdar Denktaş’ın bu kampanyada Erhürman’a verdiği açık destek de not edilmelidir. Denktaş, 12 Ekim’de Erhürman’ın İskele’deki mitingine katılıp CTP adayına kürsüden güçlü bir destek konuşması yapmıştır.
10) Türkiyeliler kime oy verdi sorusu geçerli mi?
Bu seçimde “Türkiyeli seçmenler” teması bir kez daha gündeme gelmiştir. Ankara’dan gelen bazı AK Partili şahsiyetlerin KKTC’de yaşayan ve hemşerileri olan Türkiye kökenli seçmenlere yönelik özel çalışmalar yaptığı sıkça konuşulmuştur.
Ancak sandıkta alınan sonuçlar, bu ayrımların zannedildiği kadar belirleyici olmadığını gösteriyor.
Görünüşe bakılırsa, Türkiye kökenli seçmenlerin azımsanmayacak bir kısmı da Erhürman’a yönelmiştir. CTP lideri, KKTC’deki toplam altı seçim bölgesinde de sandıktan birinci çıkmıştır.
Özellikle Türkiye kökenli seçmenlerin yoğun olduğu batıda Lefke, doğuda ise İskele seçim bölgelerinde Tufan Erhürman’ın birinci çıkması bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Erhürman Lefke’de yüzde 62.01, İskele’de ise 50.80 oy almıştır, ilk açıklanan sonuçlara göre.
Önemli bir noktayı daha ekleyelim: Erhürman en yüksek oy oranını yüzde 68.88 ile Lefkoşa’da yakalamıştır. Tatar‘ın oyu ise yüzde 29.83’da kalmıştır.
Son söz: Kıbrıs Türk demokrasisinin gücü
Herhalde bu seçimin tartışmasız en kayda değer sonuçlarından biri, Kıbrıs Türk demokrasisinin gücünün, dayanıklılığının ve olgunluğunun bir kez daha bütün dünyaya etkili bir şekilde gösterilmiş olmasıdır.
Seçim kampanyalarında polemikler kaçınılmazdır. Ancak KKTC’deki polemikler, karşılıklı suçlamalar Türkiye’deki seçimlerde karşılaştığımız ölçülerle kıyas bile edilemeyecek bir eşiktedir.
Öte yandan, adaylardan birinin hükümet kanadında olması ve ayrıca Ankara’nın desteği gibi avantajlardan yararlanması, kuşkusuz bir çekince olarak kayda geçilmesi gerekir.
Böyle de olsa, izleyebildiğim kadarıyla, son tahlilde ancak gelişkin bir Batı demokrasisi ayarında etkileyici bir seçim egzersizi dün KKTC’de gerçekleşmiştir.
Örnek bir demokrasi geleneğine sahip olması, bu kültürü yaşatması, -her ne kadar tanınmayan bir devlet olsa da- aslında KKTC’nin bütün dünya karşısındaki –kullanılmayan- en güçlü kozudur.
KKTC’nin demokratik standartları bakımından Birleşmiş Milletler üye “tanınan” devletlerin büyük bir bölümünü geride bıraktığı hususunda şüphe yoktur.