23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
12.03.2021 06:00

Oysa ki o gün yemek pişirmeyecektim

Ali’nin getirdiği dil balıkları vardı, ziyan olmasın diye gündüz az buhar ve bol zeytinyağıyla fırınlamıştım. Onlardan bir salata yapıverdim. Balıkları iri iri didikledik, diğer malzemelerin hepsiyle karıştırdık, karnımızı bir güzel doyurduk

Cuma

Ali, Lala ve oğlanlarla geliyor; Maksut, bir de Mustafa, hafta sonu şenlik var. Oh mis!  Mustafa hariç herkes öğlen vasıl oluyor. O zaman öğle yemeği düşünmek lazım. Hem Ekin hem Ulaş da var, ciddi sayı doyurmak gerekiyor. Öğlene bir fırın köfte düşündüm; ince bulgurlu, bol kuru reyhanlı bir tepsi köftesi. Fikrini Güneydoğu’dan alıyor, ama Şemsaca bir fırın köfteye dönüşüyor. Güzel iki bakır tepsiyi önce zeytinyağı ve sarımsakla ovalıyorum. Alta ince bulgur, hazırladığım köfte harcını şöyle iki parmak kalınlığında basıyorum. Bol kuru reyhan, soğan, yeterince yenibahar, ucundan kimyon, bol karabiber, kafi tuz, yumurta ve tutmak için de ekmek yerine ince bulgur. Üste yine ince bulgur. 170 derecelik fırında pişiyorlar. Yanına püre, bol bir yeşil salata hazır ediyorum. Ama sanki köftenin bir ıslaklığa ihtiyacı var. Bakınıyorum, dolapta epeydir bekleyen zencefilli bir vişne sos ve yarım kavanoz köz biber sos var. Karıştırıyorum ikisini, bir taşım kaynatıyorum, şahane oluyor, tam istediğim gibi.
Öğle yemeği için fırın köfteyle başlayıp geldiğimiz nokta...
Öğle yemeği için fırın köfteyle başlayıp geldiğimiz nokta...
Bu arada akşama rakı sofrası kurayım diyorum. Malum rakı sofrasında rahat ediyorum, her şey hazır oluyor, muhabbet rahat oluyor. Ama Ali elinde taze istiridyelerle gelince tüm plan değişiyor. Evde buzdolabında kendi yaptığım iki cins gravlax var. Ali ayrıca lakerda, mumlu balık yumurtası yani fiska da getirmiş. O zaman rakı, oluyor votka. Zaten güzel tereyağım var, Kars, ekmekleri kızarttın mı, tüm soğuk balıklara şahane. Lala közde patates yapıyor. İçine fiskalı tereyağı hazırlıyoruz, biraz limon kabuğu, bol değirmen karabiber, az biraz incecik kıyılmış taze sarımsak. Sıcakken yarıp koyuvermek için. Şöyle erisin diye.  Pancar haşlamıştım, onları da greyfurt ve portakal segmentli bir salataya çeviriyorum, yanında su teresiyle beraber. Ali istiridyelere bir mignonette sos hazırlıyor. Bir de hıyarları ince dilimliyorum, tuz şeker ve pirinç sirkesiyle marine ediyorum sofraya koyarken çiğ kremayla tamamlanıyor. Maksut da mayonez tutuyor, bir Rus salatası. Elbirliğiyle şahane bir sofra oluyor, votkalar buzluktan çıkıyor, ekmekler mangalın közünde kızarıyor, keyfi uzun, muhabbeti tam, kahkahası bol bir sofra oluyor. Bakalım yarın bu ekiple neler pişecek?

Cumartesi

Sabahtan tok kalktık. Bol kahve. Ama öğlene doğru bir yulaf lapası, üstüne yumurta. Bütün gün tek pişireceğim yemek bu olacak.  Maksut bir sürü şarküteri getirmiş, bir de kaburga. Kaburgaları marine ediyoruz, akşama Mustafa ateşte pişirecek. Evde peynir gani zaten, onlar da tahtada yerini aldı. Hardalı, turşusu, tereyağı da tamam. Anasonlu gevrekler, kızarmış ekmekler de öyle.  Yemek pişirmeyeceğim dedim ama Ali’nin getirdiği dil balıkları vardı, ziyan olmasın diye gündüz onları az buhar, bol zeytinyağı ile fırınlamıştım, işte onlardan bir salata yapıverdim. Bol tere, hıyar, taze sarımsak, ekşi ile. Pişen balıklar ılındıktan sonra iri iri didikledik, salata sosuna koyduk, şöyle güzelce emsinler diye. Sonra da diğer malzemeyle karıştırıp sofraya. Bütün bunlarla bir güzel doyduk. Bu arada kaburga ateşte pişti, bizde onu yiyecek hal tabii ki kalmadı, ama kaburgada da yenecek hal yoktu zaten. Bildiğin taş! Ateşte 2.5-3 saat pişti, yetmedi üstüne fırına attık, 2 saat de orada, yine taş. Mecburen ayırdık kenara, çaresine yarın bakacağız.
Daha önce hazırlayıp buzdolabın da tuttuğum somon gravlax’lar
Daha önce hazırlayıp buzdolabın da tuttuğum somon gravlax’lar

Pazar

Gün Ali’nin yaş günü. Gün kebap günü.  Hal böyle olunca biz mutfağı B’ye bıraktık. Zaten cumadan etini çekmiş, dinlenmeye koymuştu. Ateşini yaktı, kebapları şişe çekti, usul usul pişirdi. Yanına bizim evin kebap halinin klasikleri lavaş, havuçlu kış ezmesi, sumaklı soğan. Şahane. Açık havada, şansımıza güneş pırıl pırıldı, önce Ali’nin şerefine şampanya, sonra ateş başında, sofrada bata çıka kebap. Final için de birer okkalı Türk kahvesi, hani yemeğin ağırlığını alır belki umuduyla. Ne de olsa uzun yola çıkacaklar var diye. Onlar yola düzüldü, ben doğrudan öğle uykusuna. İyi ki geldiler.
Şemsa Denizsel
Şemsa Denizsel