Perşembe
Dün gece Bodrum’da kaldık. Bugün Kenz, İzmir’e uçuyor, biz de onu alıp eve öyle geçiyoruz. Yolda “akşama kolay olsun, ne olur?” diye konuşurken balıkçı aradı, tekir var diye. Atladık tabii. Temizledi, Ayvalık’ın içinden geçip eve balıklarla vasıl olduk. Tazecik, temizlenmiş, gerisi teferruat.
Patatesleri incecik dilimleyiverdim. Fırın kağıdın üstünde tepsiye, biraz tuz, karabiber, bolca zeytinyağı. Onlar fırında pişip hafiften de kızarırken, soğan çevirdim tavada, balıkları da yıkadım. Patatesler hazır olunca üstlerine soğanlar, sıra sıra tekirler, tekrar tuz-karabiber, zeytinyağı. Bir de işin sırrı, bence tekirin olmazsa olmazı tırnak ucuyla tarçın. “Aaa!” demeyin, acayip oluyor, tekir başka bir boyuta geçiyor. Kızgın fırına attım, 7 dakika sürmedi, mis gibi hazır oldu. Üstüne bahçeden maydanoz serpeledim, hemen giriştik. Ağız tadıyla eve geldik.
Cumartesi
Zehra geliyor bugün. Yarın köy içindeki evin aplikasyonuna bakacağız. Çok heyecanlı. Beklerken heyecan gidermek için, kendimi yemek pişirmeye veriyorum Geldiğimiz gün dipfrizden oğlak kol çıkarmıştım. Anca çözüldü, bugün de odun ateşinde akşam için pişiriyorum. Aslında canım Kantin zamanından favorilerimden olan Taze Otlu Piliç çekiyordu. Şu anda elimde tavuk yok, ama düşündüm de oğlak da aynı lezzetle pişebilir ve çok da yakışır. Tek fark, pilici pişirirken kremasını otunu en baştan etle beraber koyuyorsun doğru zamanlamayla pişiyor. Ama oğlağı önceden pişirmek gerekir. Ben de öyle yaptım. Oğlağı bolca diş sarımsak, bol değirmen karabiber, biraz zeytinyağı ile koca bir dereotu demetinin üstüne oturttum. Yarı beline kadar da su. Kapağını kapayıp kapağın etrafını da hamurla sıvadım. Koydum kozların üstüne, tıngır mıngır pişti. O pişerken bir portakallı alt/üst kek yapmaya karar veriyorum.
Benim klasik, yıllardır Kantin’de geliştirdiğim bir alt/üst kek tarifim var, armutlusu, şeftalilisi, kirazlısı... İstediğin her yöne geliyor. Elimde portakallar var. Hemen kabuklarını rendeledim, sonra da tamamen soyup dilimledim. Dilimleri biraz tereyağı ile erittiğim şekerin üstüne yerleştiriyorum. Diğer yanda hamura başlıyorum. Malzemeler: 95 gram tereyağı, 145 gram şeker, 90 gram un, 25 gram irmik, 20 gram mısır unu, 4 gram kabartma tozu, 1 gram vanilya, 1 gram tuz, 2 adet yumurta sarısı, 100 ml. süt, 1 adet yumurta beyazı, 1 çimdik tuz.
Rendelenmiş kabuklar
Tereyağı şeker ile iyice kalınlaşıncaya kadar çırpıyorum. Rendelediğim portakal kabuklarını da bu aşamada içine katıyorum ki, hem rengi hem de aroması iyice çıksın. Yumurta sarılarını tek tek ekleyip çırpmaya devam ediyorum. Tozların hepsini karıştırıp süt ile şaşırtmalı ekliyorum. Yumurta beyazını da ayrı bir yerde kar yapıp katlayarak içine katıyorum. Bu hamuru döküm tavadaki tereyağlı şekerli portakal dilimlerinin üstüne döküp 170 derecelik fırına atıyorum. Pişip çıkınca, sadece bir beş dakika bekleyip tavadan bir servis kabına ters çeviriyorum. Kendi kendine ılınacak, yemeğin sonunda yanında dondurma ile şahane olacak!
Bir de taze nane
Bu arada oğlak pişince ateşten aldım, hafiften soğumasını bekledim, sonra da eti kemiğinden ayırdım. Ama öyle didikleme gibi değil, mümkün mertebe löp tek parça. Sonra o parçayı daha küçük bir döküm tencereye ekledim, biraz içinde piştiği sudan, bolca çiğ krema, yeniden dereotu ve bu sefer bir de taze nane. Tıngırdadı, 20 dakikada hazır oldu. O arada bir de karnabahar fırınladım. Kimyon tohumları ve kabuklu diş sarımsaklarla. Hepsini harmanladım, tabii tuz karabiber. Kızgın fırında, şöyle üstleri hafifçe kızarıp içi yumuşayıncaya kadar. Sofraya oturduk. Taze Otlu Oğlak’ın o kremalı suyunu kaşıklaya kaşıklaya kendimizden geçtik. Eti desen zaten süt gibi. Fırınlanmış karnabahar da pek yakıştı. Kabuklu sarımsakları da böyle hüüp diye kabuklarından emdik. Üstüne de portakallı alt/üst kek! Ilık ılık, dondurma ile... Kendimizden geçtik. Heyecan bana yaradı. Efsane bir yemek oldu.