Muhafazakarlık, Türkiye’ye epey yakıştırılan ve hepimizin bir klişe olarak benimsediği, fazla düşünmeden kabul ettiği bir kavram. Burası muhafazakar bir ülke dediğiniz zaman hiç kimseden bir itiraz sesi yükselmez. Oysa biraz üzerinde düşününce bu kalıbın, dinamik Türkiye toplumuna hiç de uymadığını görüyorsunuz. (Dinamik kelimesinin her zaman olumlu bir anlam içermediğini vurgulamak isterim.) Muhafazakar ülkeler somut ve somut olmayan (tangible ve intangible) kültür mirasını gözleri gibi korur ve en ileri teknolojiyi bile tarihi bir şuur içinde kavrarken, bizim gibi ülkelerde yeni eskiyi sürekli kovar. Yerine kendi anlayışını geçirir. Garip gelecek ama doğru anlaşılan bir muhafazakarlık, ilerlemeye, teknolojiye, değişen topluma, moderniteye engel değildir. Dünyanın en muhafazakar ülkeleri olarak kabul edilen ve belki de birer ada oldukları için geçmişlerindeki her zerreyi muhafaza etmeyi başaran Japonya ve İngiltere’yi düşünün. Gelenekten hiçbir taviz vermeden modern fikirleri kabul edebilme, geçmişle bugünü ve geleceğe açılan yaratıcılığı kaynaştırabilme yeteneklerine saygı duyulacak toplumlar bunlar. (Britanya bu hafta, 2’nci Dünya Savaşı sırasında Alman şifrelerini çözen bir bilgisayar icat ederek savaşın kaderini değiştiren ama eşcinsel olduğu için o dönemin anlayışı sonucu kimyasal kısırlaştırmaya uğrayan, zehirli elmadan bir ısırık alarak intihar edişinin meşhur Apple elmasına ilham kaynağı olduğu söylenen dahi bilim adamı Alan Turing’in resmini 50 poundluk banknotlara basarak özür dilemiş oldu.) İngilizlerin sıkı sıkıya bağlı oldukları gelenekleri, çağın en ileri teknolojilerini temsil etmelerine engel olmadı. Japonların da öyle.
25.06.2021 04:30
Türkiye muhafazakar bir ülke mi?
Müzik konusunda yanlış anlamalar
22 Kasım 2024
Etik ve ahlak arasındaki fark
15 Kasım 2024
Batı neden laikleri değil dincileri seçti?
01 Kasım 2024
Kültür tarlasına zehirli tohum
18 Ekim 2024
İnsan üzerine notlar...
Tüm Yazıları
27 Eylül 2024