23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 01.11.2023 14:32 | Son Güncelleme: 01.11.2023 16:06

Orta Doğu'daki savaşla ilgili geçmişteki yalanlar bugün gerçeğin önüne geçiyor

İsrail'in geçmişteki saldırıları için kullandığı iddialar, 7 Ekim'deki vahşete dair öne sürdüğü şeylere şüpheyle yaklaşılmasına neden oluyor. Bazıları Hamas'ın elinde rehine olduğun bile inanmıyor. Zeynep Tüfekçi, Orta Doğu'daki geçmiş yalanların bugünkü etkisini yazdı
Orta Doğu'daki savaşla ilgili geçmişteki yalanlar bugün gerçeğin önüne geçiyor

Zeynep Tüfekçi / The New York Times

Yakınları Hamas tarafından rehin alınan Moshe Lavi, geçtiğimiz günlerde bir grup New York Times gazetecisine ailesinin çektiği acıları anlattı. Hamas'ın İsrail'e saldırdığında korkunç vahşetler gerçekleştirdiğine dair inançsızlıkla karşılaştığını anlatırken acı dolu sesi öfkeye dönüştü. Lavi özellikle insanların kafalarının kesilip kesilmediği, hatta Gazze Şeridi'nde rehineler olup olmadığını tartışan insanlar karşısında şaşkın görünüyordu.

Özellikle dehşet verici bir şekilde, Hamas'ın bebeklerin kafasını kesip kesmediği konusunda bir kargaşa yaşandı. Bu konu Başkan Joe Biden'ın Beyaz Saray geri adım atmadan önce tekrarladığı ve o zamandan beri pek çok tartışmaya konu olan doğrulanmamış bir iddia. Gerçekten de, Hamas çocukları öldürdüğüne ve diğerlerini rehin aldığına göre kafalarını da kesmediği için övgü almalı mı? Bu dehşet verici bir düşünce. 

Savaş gerekçesi şüphesi

Bu şüpheciliğin bir kısmı kesinlikle antisemitizmin bir sonucu. Ancak tüm olup biten bu değil. Bazı şüphe olaylarının temel nedenlerinden biri, korkunç ama yanlış ya da abartılı iddiaların savaş gerekçesi olarak kullanıldığı şüphesi. Başta Irak Savaşı olmak üzere bu tür pek çok tarihi örnek var. Kısa bir süre önce İsrail'in Birleşmiş Milletler'deki eski daimi temsilcisi İngiliz Sky News kanalına verdiği demeçte "dünyanın Filistin halkı için gösterdiği sürekli endişe karşısında çok şaşkın olduğunu" söyledi. Birçoklarının İsrail'in 11 Eylül'ü olarak adlandırdığı, Hamas'ın 7 Ekim'de sivillere yönelik şok edici katliamına karşılık İsrail'in ne yapması gerektiğine dair bir model olarak ABD'nin 11 Eylül'den sonraki eylemlerini gösterdi. 

Ne yapılmamasının örneği

Ancak ABD'nin 11 Eylül'den sonraki tepkisi bir model teşkil ediyorsa, bu ne yapılmaması gerektiğine dair bir model. Saldırıların ardından Amerika Birleşik Devletleri küresel çapta büyük bir sempati kazandı. Dünyanın dört bir yanındaki pek çok Müslüman, ABD politikalarına karşı olsalar bile, İslam'a sürülen bu leke karşısında öfkeliydi: Vatandaşlar nöbetler tuttu, politikacılar saldırıları kınadı ve din adamları cami vaazlarında saldırıları reddetti. 

Ancak ABD, bu yaygın küresel sempatiyi harekete geçirmek yerine, Irak'ta fevri bir intikam arzusuyla hareket eden ve kitle imha silahları hakkındaki yalanlarla meşrulaştırılan pervasız ve yıkıcı bir savaş yürütmeyi seçti. Bush yönetiminin savaş öncesindeki yalanları, işgalin fiyaskosu ve işgalin yol açtığı kaos, şiddet ve ölüm, ABD ve müttefiklerinin itibarını ve güvenilirliğini derinden ve silinmez bir şekilde zedeledi. Bölgedeki insanlar, ABD ordusu çok az şey yaparken Irak kurumlarının yağmalandığı, hastaneden evlerine dönerken ya da kontrol noktalarında bir el işaretini ya da İngilizce bağırılan talimatları kaçırdıkları için vurulan ailelerin, Ebu Gureyb'deki işkence ve sadizmin görüntüleriyle dehşete düştü. 

İsrail'in yalan iddia geçmişi

İnsanlar ayrıca Irak ordusunun hızlı ve düşüncesizce dağıtılması gibi işgal politikalarının on yıl sonra IŞİD'in kurulmasına nasıl katkıda bulunduğunu da gördü. Orta Doğu'da, yanlış iddialarla meşrulaştırılan bu savaşın yıkıcı sonuçları hiçbir zaman sona ermedi. Daha da kötüsü, İsrail hükümeti yalan iddialarda bulunma ve daha sonra kendisinin yaptığı kanıtlanan zulümlerin sorumluluğunu reddetme konusunda uzun bir geçmişe sahip.

Pek çok örnekten biri olarak, 2014 yılında 13 yaşından küçük dört erkek çocuk bir plajda tek başlarına oynarken İsrail hava saldırılarında öldürüldü, üçü ilk patlamadan umutsuzca kaçarken ikinci bir patlamayla vuruldu. İlk olarak İsrail yanlısı bazı sosyal medya aktivistleri arasında patlamaların Hamas roketlerinin yanlış ateşlenmesinden kaynaklandığını iddia etmek için ortak bir çaba vardı. İsrail ordusu başlangıçta "bu saldırının hedefinin Hamas teröristleri olduğunu" iddia etti. Ancak plaj, aralarında New York Times'tan en az bir gazetecinin de bulunduğu Batılı gazetecilerin kaldığı bir otelin yakınındaydı. Guardian gazetesi olaydan sonra bölgeyi ziyaret eden gazetecilerin hiçbir silah ya da teçhizat görmediklerini ve çocukların düzenli olarak orada oynadıklarını yazdı.

İsrail daha sonra soruşturma başlattı ve kendini temize çıkardı. O dönemde İsrail ordusu sözcüsü olan Peter Lerner, "Hamas'ın Deniz Polisi ve Deniz Kuvvetleri'ne ait olan ve sadece militanlar tarafından kullanılan bir yerleşkenin" hedef alındığını söyledi. Ancak muhabiri de olaya tanık olan The Telegraph, bombalamayı gören bazı gazetecilerin "kendileriyle röportaj yapma girişiminde bulunulmadığını" söylediğini belirtti.

Aynı tartışmalar yeniden

İki hafta önce Hamas'ın bir İsrail füzesinin Gazze'de bir hastane avlusunu vurduğunu iddia etmesi üzerine yaşanan küresel çalkantıda bu tarihin nasıl işlediğini görmek mümkün. İsrailli ve Amerikalı yetkililer bunu yalanladı ve füzenin Gazze'nin içinden geldiğini iddia etti. Hastane patlamasında 500 kişinin öldüğüne dair ilk iddialar da manşetlere taşındı ve küresel kınamalara yol açtı. Daha sonra bu sayıya itiraz edildi ve bu da yeni bir kargaşa ve ileri geri tartışmalarına yol açtı. 

Hastanenin Gazze'den atılan bir füze tarafından yanlışlıkla vurulmuş olması elbette mümkün. Bu tür yanlış ateşlemeler daha önce meydana geldi. Ancak İsrail'in bombardımanı büyük sivil kayıplara da neden oldu. Kanıtlar her iki yönde de kesin değil ve gerçek bilinmezliğini koruyor. Yine de ABD'li yetkililerin yüzlerce kişinin öldüğünü tahmin ettiği hastane patlamasında üyelerini kaybeden bir aile için kesin rakamlar üzerindeki bu tartışma, 7 Ekim saldırısında acı çeken İsrailli bir aileye Hamas tarafından işlenen zulümler hakkındaki şüphecilik kadar acımasız görünebilir.

Vahşet abartılıyor mu?

Ancak yine de vahşetin uydurulması ya da abartılmasının, sivillere hangi bedellerin ödetilmesinin meşru olduğu da dahil olmak üzere halkın neyi kabul edeceğine dair hesapları etkilemek için yapıldığı gerçeği var. Hamas'a ya da terörizmin herhangi bir türüne sempati duymadığını bildiğim insanlar bile son zamanlarda yaşanan bazı vahşet haberleri karşısında gözlerini deviriyor. Bir tanıdığım geçenlerde bana "Ne zaman savaşa girmek isteseler korkunç bir şey duyuyoruz, ne kadar uygun" dedi.

Sosyal medyada bunun pek çok yankısı var. Eskiden Twitter olarak bilinen X'te bir kişi "Hamas bebeklerin kafasını kesti, Saddam'ın KİS'i vardı ve ben son tek boynuzlu atım" diye yazdı. Bir başkası ise "'Hamas tarafından 40 bebeğin kafası kesildi' yalanı kitle imha silahları yalanına eşdeğerdir" dedi. Bu tür düşünceler yaygındır.

Tüm bunlar, tüm mağdurlar için güven ve tutarlı endişeyi koruyabilen seslerin önemini vurguluyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 7 Ekim'de yaşanan dehşetin bazı videolarını bağımsız olarak doğruladığını ve saldırıları kasıtlı cinayet olarak nitelendirdiğini görmek beni yüreklendirdi. Benzer şekilde, Uluslararası Af Örgütü'nün bağımsız soruşturması, grubun saldırıları "toplu yargısız infazlar, rehin alma dahil zalimce ve acımasız suçlar" olarak kınamasına yol açtı. Her iki örgüt de saldırıların savaş suçu olarak soruşturulması çağrısında bulundu.

Uluslararası Af Örgütü'nün de belirttiği gibi, sivillerin kaçırılması bir savaş suçudur ve rehineler zarar görmeden serbest bırakılmalıdır. Aileleri de acılarının üzerine bir de bu şüpheye katlanmak zorunda kalmamalı. Ancak savaş suçlarının durdurulmasını ve yaşamlara saygı gösterilmesini inandırıcı bir şekilde talep etmek, Gazze Şeridi'ndeki 2 milyon Filistinli de dahil olmak üzere tüm mağdurlara eşit ilgi gösterilmesini gerektiriyor. Mağdurların hepsi gerçek ve inandırıcılığı yeniden inşa etme ya da bir çözüm arama çabalarının başlaması gereken yer de burası.

© 2023 The New York Times Company