22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
06.08.2021 04:30

Tarla yerine havuzda tarım

Harun Malkoçlar Çeşme Ovacık’ta derin su kültürü teknolojisiyle tamamen suda üretim yapıyor. Tüm yeşillikler ve taze baharatlar suda üretiliyor. Malkoçlar “Rant peşinde koşulmasa, doğru tarım teknikleriyle Türkiye hem kendini hem Afrika’yı doyurur” diyor

Türkiye tarım topraklarını kaybediyor. TÜİK’in 2020 verilerine göre son 12 yılda çiftçi sayısı yüzde 48 azaldı. Tarım alanları da son 18 yılda yüzde 12.3’e düştü.  Türkiye, iklim değişikliğinin etkileri kuraklık ve su kıtlığının tehdidi altında. Tarıma yeni teknolojileri sokmaz, tarım arazilerini korumazsak 2030’dan sonra sıkıntılar katlanarak büyüyecek.  Çeşme Ovacık’ta tamamen yeni teknolojilerle donatılmış, derin su kültüründe topraksız tarım yapan Growponics Turkey’i ziyaret ettim. Markanın Türkiye’deki kurucusu Harun Malkoçlar’la sohbet ettik. Serayı ve fideliği gezdik.  2019’da ilk denemeleri yaptıklarında da tesisi gezmiştim. 3 yılda çok yol alınmış. Neredeyse aklınıza gelebilecek tüm yeşil yapraklı bitkiler suda üretiliyor, fidelikte de ata tohumlarına sahip çıkılıyor. 

Harun Malkoçlar, Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu. Southern New Hampshire Üniversitesi’nde de işletme mastırı yapan Malkoçlar, profesyonel iş hayatında Alman ve Fransız şirketlerde deneyim kazandıktan sonra 2000 yılında kendi dış ticaret şirketi Vista’yı kurdu. 4 yıldır da ileri tarım teknolojileri şirketi Growponics’in Türkiye’deki ortağı, Growponics Sera Teknolojileri Türkiye Genel Müdürü.
Harun Malkoçlar, Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu. Southern New Hampshire Üniversitesi’nde de işletme mastırı yapan Malkoçlar, profesyonel iş hayatında Alman ve Fransız şirketlerde deneyim kazandıktan sonra 2000 yılında kendi dış ticaret şirketi Vista’yı kurdu. 4 yıldır da ileri tarım teknolojileri şirketi Growponics’in Türkiye’deki ortağı, Growponics Sera Teknolojileri Türkiye Genel Müdürü.

Topraksız tarıma nasıl başladınız?  Ben aslında emeklilik planı yaparken bu işe girdim. Kendimi bir anda çok profesyonel yapılması gereken bir işin içinde buldum. 12 yıldır ailemle birlikte yazları Çeşme’ye geliyorduk. Çeşme’nin mikro kliması, ortamı çok özel. Örneğin dün Menderes bölgesindeydim. 38 dereceyi gördüm, Çeşme 1 saatlik uzaklıkta, Çeşme Yarımadası’na dönünce nefes aldık, esinti var ve rutubet yok, sıcaklık seviyesi 1 saat uzaklıktan çok farklıydı. Çeme denildiğinde her ne kadar önce tatil ortamı akla gelse de; kavunu, enginarı, domatesi, bağları, zeytinlikleriyle, endemik bitkileriyle özel bir coğrafya. Biz yıllardır bunun farkında olarak, “Çeşme’de daha uzun nasıl kalırız?, Burada yaşarsak ne yaparız?” diye bakıyorduk. Eşim de çok istekliydi. Tarıma ilgi duyuyorduk. Önce araziyi aldık. Hep toprakta tarım vardı aklınızda… Aynen, ben yıllardır dış ticaretle uğraşıyorum. Çevremizdekilerin tavsiyelerini dinlerken dijital ortamda “topraksız tarım” bilgilerine ilgi duyup araştırmalarımızı yoğunlaştırdık. Ve bugün iş ortaklığı yaptığımız Grow Ponics UK şirketiyle yazışmaya başladık. Biz buna başladığımızda Türkiye’de derin su kültüründe üretim yapan da yoktu. Halen oluklu sistem, dikey tarım gibi uygulamalar var ancak tamamen derin su kültüründe üretim yapan yok denecek kadar az.  Nedir bu “derin su kültürü” üretimi? Tamamen suda üretim. Topraksız tarımı araştırmaya başlayınca bu iş bizi mıknatıs gibi çekti. Yatırım maliyeti vardı ancak bölgede bir ilki yapacaktık. Öncelikle bu işte hasatta verimlilik çok yüksek, çapa yok, sürdürülebilir tarım. Suda tarım yapılıyor ama su tasarrufu sağlıyor, tarım ilacı yok. Dünyanın kaynakları kısıtlı, iklim değişikliği baş gündem, bundan sonra nitelikli tarım çok daha önemli olacak. Malum dünya nüfusu artıyor, kaynaklar israf ediliyor. Uluslararası ortağımız GrowPonics dünyanın farklı yerlerinde derin su kültüründe bitki yetiştiriyor. Farklı yerlerdeki işlerini gezdik. İlk ne kadarlık bir yatırım yaptınız?  Araziyi almıştık. İlk 1 milyon dolar yatırım yaptık. Sonra ikiye katlandı. Her işte olduğu gibi bu işte de durmak demek geri kalmak demek. İş dinamik, yeniliklere açık. Bunun için için özel izin vs gerekiyor mu?  Burası derin su kültüründe yapılan ilk topraksız tarım tesisi. Bunun için izinler alındı, İl Tarım Müdürlüğü ve Çeşme Tarım Müdürlüğü çok destek verdi.  Derin su kültüründe üretimi anlatır mısınız?  Fidelikte fideleri yetiştiriyoruz. Sonra havuzlara aktarıyoruz. Bitkinin tüm kökleri havuzda. Bitki tüm besin ihtiyacını havuzun içindeki minerallerden, vitaminlerden ve gübrelerden alıyor. Toprağın içinde de mineraller, vitaminler, azot, fosfor ve potasyum var. Toprakta bunlar çok farklı oranlarda olabiliyor. Örneğin daha önce ektiğiniz bitkinin azot ihtiyacı çoksa toprakta azot azalıyor. Bitkinin topraktan ne kadar azot aldığını bilmiyorsunuz. Suda üretimde ise biliyorsunuz. Biz su tanklarına bitkilerin tüm ihtiyacı olan mineralleri veriyoruz. Azot ihtiyacı 3 gr ise bunu biz otomatik bir şekilde yapıyoruz. Biz suyu besliyoruz, bitki ihtiyacı olanı sudan alıyor. 20’den fazla minerali alıyor bitkiler. Bu olunca hep aynı kaliteyi yakalıyoruz. Bitki devamlı sudan beslendiği için hasar olmuyor. Suyu seven yeşillikleri suda hasarsız üretiyoruz.  

Yılda 1 milyon marul

Derin su kültüründe üretimde neler yetişiyor? Tüm yaprağı yenilenebilir yeşillikleri 12 ay yetiştirebiliyoruz. Tüm taze baharatları 12 ay yetiştirebiliyoruz. En son sap kereviz denemesi de yaptık. Sulu ortamda yeşillik grubundan hepsi yetiştirilebilir. Maruldan fesleğene, farklı marul çeşitleri, reyhan vs…Hepsi.   Yumrulu sebzeler olmuyor… Patates, havuç, pancar denemeleri de yaptık. Bunlar yumru sebzeler olduğu için çok farklı oluyor ancak yeşillikler gibi değil. Biz çiçek yetiştiriciliği denemeleri yaptık. Çok güzel sonuçlar alınıyor. Bu alanda yatırımlar olacağını da düşünüyorum.  Bu işi tarıma yeni girecek olanlara önerir misiniz?  30 yıllık iş insanıyım. “Kimsenin gücünün yetmediğini ya da kimsenin yapmadığını yapacaksın” demişti bir büyüğüm. “Kimsenin gücünün yetmediğine benim de gücüm yetmez. Ama yapmadığını yapabilirim” diye düşündüm. Biz burada birçok şeyi de millileştirdik. Yazılım dışında kurulum, ekipmanlar ve altyapı artık Türkiye’de yapılabiliyor. Bunu yapınca büyümeye de karar verdik. İşin başında olmak gerekiyor. Bu sistemin yatırım maliyeti başta yüksek. Bu işe girecekler bunu bilmeli. Ancak işletme ve üretim maliyetleri avantajlı. 4500 m2’de 8 kişiyle 12 ayda iş yapabiliyoruz. İnsanın fideyi eline alıp, köklenmesini bekledikten sonra bitkilerin büyümesini görmek büyük keyif. 

Bulgaristan’da da tesis kuruyor

Çeşme’de başladınız bu işe, burada devam mı? Devam. Burada büyüyoruz. Burada ata tohumu işine de girdik. Fideliğimizi de kurduk. İşleme, paketle ve kurutma tesisimizi, soğuk hava depolarımızı kurduk. Kısa süre önce de Bulgaristan’da da bir şirket kurduk. Şimdi bu teknolojiyi oraya götürüyoruz.  Neden Bulgaristan? Bulgaristan AB’nin önümüzdeki dönemde en büyük sebze ve meyve ambarı olacak.  Niye Türkiye olamıyor? Güzel soru! Hem politik hem de bürokratik nedenler var. Bulgaristan bu işe odaklandı, tüm yasal düzenlemelerini yaptı, eğitimlerini gerçekleştiriyor. Devlet destekliyor. Bulgaristan AB entegrasyonu içinde tüm hazırlıklarını gerçekleştirdi. AB’nin 6-7 milyar euroluk tarım endüstrisine sağlayacağı hibeler ve krediler var Bulgaristan için. Bunlar da devreye girecek. Yeni teknolojileri getiriyorlar, tarımda yeniliğe açıklar. Sizin için de yurt dışına açılma fırsatı değil mi?  Kesinlikle. Bizim için de gelecek yurtdışına açılmak. Biz Ovacık’ta fidelik de yaptık. Fidelikte yetiştirdiğimiz fideleri farklı yerlerde denedik. Hatta ilk mahsuller Bulgaristan’a ihraç edildi. 500 bin adet domates fidesini çiftçilere yolladık. Orada bizim domates fidelerini toprakta yetiştiriyorlar.  Suda tarım nasıl su tasarrufu sağlıyor toprakta tarıma göre?  Suyu hiç boşa harcamıyoruz. Bu sistem tamamen akıllı. Burada kuyudan suyu çıkarıyoruz. Çıkan su arıtılıyor. Arıtılan su bitkinin ihtiyacı olan mineraller vs ile havuzlara aktarılıyor. 24 saat kendi içinde besleme yaparak suyu bitkilerin yer aldığı havuzlara veriyoruz. Boşa su kullanılmıyor. Yaz kış sıcaklık farkından dolayı buharlaşan su ekleniyor. 5 havuzda 300 ton su var. Toprakta gerçekleşen tarımın yüzde 50’si kadar su kullanıyoruz. Hiç atığımız da yok.   Yılda ne kadar üretim yapıyorsunuz? 4500 m2’lik ilk alandayız. Yılda 1 milyon marul üretiyoruz. Açık alanda dönümüne 6 bin fide dikilir. Biz 4500 m2’de, bir seferde 27 bin marul fidesi dikiyoruz. Senede 4-5 dikim de yapabiliyoruz. Marul 15-18 günde fide haline geliyor. Aktarıldıktan sonra 4 haftada yetişiyor. Kışın bu süreler biraz uzuyor. Bu aralar en çok fesleğen ekiyoruz.  “Kayıp yok, hasar yok” yazılmış hep. Bu nasıl oluyor?  Sistemin en iyi yanı bu. Tohumu alıyoruz, fide haline getiriyoruz. Havuzlara koyuyoruz. Eğer bir hastalık olmazsa yüzde 100 verimle çalışıyoruz.  Hastalık hiç mi olmuyor? Mevsimsel geçişlerde sıcaklık farklılıkları oluyor. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı da etkileyebiliyor. Ancak önlem alıyoruz. Isıtma tesisatı da var burada. Hasarlı bitkiyi hemen fark ediyoruz. Böylece 12 ay üretim yapıyoruz.  Bu iş yapılırken kimyasal kullanılmıyor mu?  Kimyasal olarak ilaç konuşuluyorsa açık arazilerde ilaç çok daha fazla kullanılıyor. Bitkilerin sofraya gelebilmesi için ilaç kullanılıyor. Burada magnezyum, demir, potasyum diyorsanız bunları kimyasal olarak değerlendirmemek lazım. Bunlar her insanın, hayvanın, bitkinin ihtiyacı olan elementler. Biz 12 ay buradayız. Bitki bozulduğunda hemen imha ediyoruz ya da bozulmadan hasat edip işleme alıyoruz. Bu yöntem “iyi tarım” uygulaması. İngiltere ve İsrail’in de bu işe giriş nedeni bu.  Burada yetişen ürünler daha pahalı değil mi? Müşteriniz kimler? Satış en zor tarafı diyebilirim. Bizimle proje geliştirmek isteyen çok yatırımcı geliyor. Ben onlara “ne üreteceksiniz ve nereye satacaksınız” diye soruyorum. Taze yeşilliğe her gün ihtiyacı olan tüketiciye gidiyoruz. Yeni yatırımımızla kendi ürünlerimizi paketliyoruz. Kendimiz salata yapıyoruz, temizliğini de yapıp satıyoruz. Kendi lojistik servisimiz var. Ege Bölgesi’nde oteller, restoranlar ve beach club’lara servisimiz oluyor. Her sabah 9.00’da adreslere salatalar teslim ediliyor. Çeşme’nin en ünlü beach’lerinin salatalarını biz veriyoruz. Ayrıca bölgedeki oteller de bizimle çalışıyor. Sözleşmeli tarım yaptığımız çiftçiler de var. Yurt dışında market zincirleri de ilgileniyor. Maydanoz ve dereotu bile ambalaja giriyor artık.  Gıda israfı ve atığı önlemek için ne yapıyorsunuz? Atık konusu çok önemli. Yenilikleri takip ediliyoruz. Salatalarımız raf ömrünü uzatan ambalajlarla, modifiye ambalajlarla satılıyor. Hala maalesef plastik kullanılıyor. İngiltere’de kraft ambalaja geçiliyor. Kraft ambalajı Türkiye’de tedarik ediyoruz.

Türkiye niye pesto sos ithal etsin?

Soğuk hava depoları, paketleme üniteleri…İşi nasıl geliştireceksiniz? Fesleğen sosu yapmaya başladık. Çok fesleğen ekiyoruz. Püre haline getiriyoruz. Türkiye neden İtalya’dan fesleğen sosu alsın? Biliyorsunuz Türkiye’ye pesto sosu İtalya’dan ithal geliyor. Pesto sosta parmesan peyniri kullanılıyor, parmesan da üretiliyor Türkiye’de. EgePesto adıyla marka tescil ettik. Sonbaharda pazarlama çalışmalarımız başlayacak. Ayrıca dereotu, maydanoz, nane kurutuyoruz. Sebze soslarına hazırlık yapıyoruz. 2022’de bu işi de büyüteceğiz.  Diğer yandan da tohum çoğaltmaya çalışıyoruz. Çeşme İlçe Tarım bize destek oluyor. Artvin’den ata tohumları getirildi buraya. Ata tohumlarından domates üretiyoruz. Çeşme kavunu tohumlarına sahip çıkıyoruz. Enginar bu bölgeye çok özel. Diğer yerlerde yetişen enginarlara benzemiyor. Geçen sene Tarlada Enginar Kalmayacak diye bir çalışma başlatıldı belediye tarafından. Bu çalışmaları destekliyoruz. Bölgede kooperatif oluşturuluyor. Enginarların işlenmesi ve saklanması gerekiyor. Yalnızca kavanoz değil, vakumlu ambalaja da ihtiyaç var. 12 ay boyunca soğuk hava depolarında tutulup ihracat da yapılabilir. Buradaki üreticiyi de kalkındırmak gerekiyor. Bu alanda da yeni yatırımlarımız olabilir.

Araziler rant için değil üretim için açılmalı

Bu işe girdiniz. “Gelecek tarımda” diyen birisiniz artık. Sizce Türkiye’de en büyük eksiklik ne? Neden zaman içinde neredeyse her şeyi ithal eden bir ülke haline geldik?  Çiftçilik aile işi. Türkiye’de küçük arazilerde yapılan bir iş olarak görülüyor. Çiftçiler ürettiklerini satıp geçiniyorlar. Bu verimli bir model değil. Ayrıca yeni teknolojileri tarıma hızla sokmak, çiftçileri eğitmek gerekiyor. Maalesef Türkiye’de rant peşinde koşuluyor. Tarıma sahip çıkılmalı. 

Türkiye Afrika’yı doyurur!

 Bu yüzden de tarım arazilerinde büyük kayıp var. Verimlilik de düşük.  Türkiye’nin en büyük katma değer ihracatına sahip olabileceği iş gıdadır. Bu konu gelecekte de çok daha değerli olacak. Eğer bürokrasi kolaylaşır, boş araziler hakkını verecek insanlara verilirse Türkiye Afrika’yı doyurur. Doğru tarım yöntemleri seçilirse hem çiftçi profili değişir, hem ülke kazanır hem de topraklarımıza sahip çıkarız. Türkiye’nin gıda ithalatı yapmaması gerektiğine, her şeyi kendimizin yetiştirebileceğine inancım sonsuz.