Atina’ya geliş sebebim olan yaş günüm geldi çattı. Kutlamak için Stavriani’nin şefi olduğu restorandayız. Küçücük bir dükkan, sade. Ama lezzetler öyle büyük ki; kendimi özel, hatta özelden de öte bambaşka hissettiğim bir deneyim yaşıyorum
14 Kasım
Saat 3 gibi varıyoruz Anne Fine Cooking’e. Küçücük bir dükkan. Sade. Önünde de masalar var açık havada. Ama içeride 6 kişilik bir masa hazırlanmış ve üstüne ayçiçekleri konmuş. Dışarıdan bakınca hemen anlıyorum, o masa benim masam. Stavriani koymuş o çiçekleri. Biliyorum. İçeri giriyoruz, hemen mutfak. Açık bile diyemem, apaçık. Tezgahın üstüne giriyorsunuz adeta, içeri adım atar atmaz. Ve işte Stavriani orada. Gülüyor. Ve ağlıyor. Sarılıyoruz, öyle kalıyoruz bir süre. Sonra herkesle selamlaşıyoruz. Belli Stavriani herkese yansıtmış heyecanını. Ben de heyecanlıyım. Merhabalar, el sıkışmalar... İşte Serkan da orada, Stavriani’nin sağ kolu. Onunla da öpüşüyoruz. B’yi tanıştırıyorum. Masaya geçiyoruz. Ama geri kalkıp her yeri inceliyorum. Tezgahı, mise-en-place’ı, menüleri, şarap dolabını, arkada gözüken baharat kutularının düzenini... Her şeyi. Menüler hem İngilizce olarak var, hem Yunanca. Hepsinin üstünde tarih yazıyor. Günlük menü. Her gün değişiyor. Tabii ki. Mise-en-place pırıl pırıl, şaraplar hep Yunan markaları ve hep yerli üzümler, arkadaki baharat kutularının düzeni beni benden alıyor, o kadar jilet. Stavriani ile Serkan bir tabağın dokunuşlarını yapıyorlar, ben masaya dönüyorum. Aaaa, bizim masadaki menüler Türkçe! Bize özel bir menü hazırlamışlar ve bir de bunu Türkçe basmışlar. Okumaya başlıyorum, ne gelecek diye fikir edinmek için, heyecanla bekliyorum ne de olsa. Derken menünün altına geliyorum, o da ne? Bana yazılmış kelimeler var: “Çok sevgili Şemsa Şef’im mutlu, uzun ve sağlıklı, Şemsa’ya daha da yakın, sevgiye doymuş bir yaşamınız olsun! Bana armağan ettiğiniz tüm her şeye minnet duyarım ve de çok severim, öyle geniş zamanlı.”
En güzel hediye
Tabii gözyaşları akıyor. Nasıl akmasın? Hayatta bir insana dokunabildiğini sana hissettirecek kadar cömert biri var karşımda. Kelimelerini sakınmıyor, duygularını, yemeklerini hele hiç... En güzel hediye bu kelimeler, onun hissettiği heyecan, benim için detaylarıyla ince ince düşünülmüş, işlenmiş özen... Şükür! Teşekkür ederim hayat, bir kere daha! Arkadaşlarımızı bekliyoruz, Stavriani bize bir Tsidoukia yolluyor, üç çeşit peynirle. Biri Naxos’dan yıllanmış bir gravyer, diğeri Skinos’tan üzüm posasında bekletilmiş bir tür ve Halkidiki’den bir küflü. Nefis. Öyle kırıklıyoruz peynirleri, tadına vara vara, ufak ufak yiyiyoruz. Birer yudum da Tsidoukia. Derken misafirler geliyor. Peşi sıra da yemekler gelmeye başlıyor. Ve yemeklerle eşleşen şaraplar. Her şey yerli malzeme, hepsi küçük üretici, her şey özel. Marine edilmiş kırmızı karideslerle başlıyoruz, mandalina, Kalamata zeytini, çağla turşusu ve kendi yaptıkları ekşi maya ile servis ediyorlar. Sonra kıtır kıtır karnabahar ve brokoli salatası, içinde su teresi, kuru incir ve leblebi ile tamamı çiğ, tamamı kıtır. Derken midyeli bir rezene-patates çorbası ki, isot yağı ve Mani’nin yöresel sosisi ile bir şölen, insan ağzındaki patlamalar hiç bitmeyecek sanıyor. Üstüne hiç beklenmedik bir kombinasyonla uykuluk ve kum midyesi tabağı geliyor ki, şenlik! Ana yemekten önce ağzımızı temizlemeye Stavriani gül reçelli bir roka salatası yolluyor, içinin greyfurtları ve fırınlanmış elması ile tam sürpriz. Derken esas yemek olarak erişteli bir koca sinarit tüm haşmetiyle arz-ı endam ediyor. Koca balık bütünden pişmiş, zerrece fazla pişme yok, nefis. Stavriani altında erişte ile servis ediyor bu balığı, onun da benim de çok iyi hatırladığımız onun bana pişirdiği ilk yemek olan arpa şehriyeli mercana ithafen. Bu arada tüm yemeklerle birbirinden güzel şaraplar içiyoruz. Hepsi Yunanistan’ın kendi coğrafyasına ait, yerel üzümler ve küçüklü büyüklü ama tamamı yerli üreticiler. Çok beğendiklerimizin fotoğraflarını çekiyoruz, hani sonra hatırlayabilelim diye. Zaten arada Yunan alfabesi gibi bir zorluk var, bari fotoğrafı gösterip ‘bundan’ diyebilelim.
Final de harika
Ve finalde, üstünde mumuyla ve yenilebilir çiçekleriyle, fıstıklı ballı yoğurtlu bir peynir tartı. Üflemeye de kesmeye de kıyamıyorum, o kadar gözüme layık. Tabii ki üflüyorum, sonra da kesiliyor. Lezzeti, tatlı sevmeyen Şemsa için olağanüstü. Hafif ekşi, hafif tuzlu hafif tatlı, hepsi bir arada dengede, hepsi nefis. Zaten tüm yemeklerin hepsi kompleks, hepsi başka türlü, hepsi zengin, hepsi şiddetle leziz. Ve hiçbiri başka hiçbir kimsenin yemeklerine benzemiyor. Yüzde 100 Stavriani. Bütün bu yemekler, seçilen şaraplar vesofranın özeni ile şahane bir yaş günü oluyor benim için. Kendimi özel, hatta özelden de öte bambaşka hissettiğim bir deneyim. Teşekkürler Stavriani. Yüzüme koyduğun gülücük, gözümden akıttığın yaş, içimin kabarması için duyduğum tüm şükranla teşekkürler.