26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 16.03.2023 11:48 | Son Güncelleme: 16.03.2023 12:41

New York Times yazdı: Deprem Erdoğan iktidarının sonu mu olacak?

New York Times yazarı Lydia Polgreen, 6 Şubat depremleri sonrası Türkiye'nin güneydoğusunda geçirdiği bir haftayı ele aldı. Halkın, hükümete öfkeli olduğunu belirten Polgreen, felaketlerin tarihin akışını ani ve beklenmedik şekillerde değiştirerek seçimleri etkileyeceğini yazdı
New York Times yazdı: Deprem Erdoğan iktidarının sonu mu olacak?

Lydia Polgreen / The New York Times

Hızla büyüyen bu mezarlıkta açılan kazılan her yeni mezarın altında bir trajedi yatıyor. Bir sabah şafak vaktinde Zeki Karababa bana kendi trajedisini anlattı. Karababa'nın kardeşi Hamit, Hamit'in eşi Fatma ve iki çocuğu, 10 yaşındaki Ahmet ve 3 yaşındaki Evra, apartmanlarının depremde yıkılmasıyla enkaz altında kaldı. Ama bu sadece başlangıçtı. Karababa bana "Üç gün boyunca hiçbir profesyonel kurtarma ekibi yoktu" dedi. Akrabalarını bulduklarında dördü de ölmüştü. Ağlayarak "Cesetlerini çıplak ellerimle aldım" diyen Karababa, kimsenin yardım etmeye gelmediğini söyledi. 

Geçen ay Türkiye'nin güneydoğusunda geçirdiğim bir hafta boyunca bu sözleri tekrar tekrar duydum. Ülke, gazabı tariflere sığmayan bir depremin yaralarını sarmaya çalışıyor: Türkiye ve Suriye'de 50 bin ölü ve sayısız aile evsiz kaldı. Dünya Bankası, depremin Türkiye'de 34,2 milyar dolarlık fiziksel hasara ya da ülkenin GSYİH'sinin yaklaşık yüzde 4'üne neden olduğunu tahmin ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye hükümeti, bu dayanılmaz kayıpları kimsenin hazırlıklı olamayacağı bir felaketin kaçınılmaz sonucu olarak göstermeye çalıştı. Ancak konuştuğum çok az insan buna inanıyordu.

"Bu felaketin doğal bir yanı yok"

Adıyaman'da gönüllü bir kurtarma görevlisi olan Ali Aslan, "Bu felaketin doğal bir yanı yok. Devlet bu insanları yüzüstü bıraktı. Bu şekilde ölmek zorunda değillerdi" diye konuştu. Tüm bu ölüm ve yıkım içinde hiçbir şey Türk halkının hükümetine olan inancı kadar sarsılmadı. Deprem, Erdoğan'ın güçlü adam imajını zayıflattı ve otokratik yönetimin temel çelişkisini ortaya çıkardı: Kendi kudret ve yetkinliğinde ısrar eden bir hükümet, felaket karşısında ortalıkta görünmediğinde kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına uğrayacaktır. 

Türk halkı bu gerçekle ilk kez yüzleşmek zorunda kalmıyor. Nesiller boyunca Türk vatandaşlarına hükümetin ya da onların deyişiyle devlet babanın, onları güvende tutacağı söylendi. Bu vaatten en çok Erdoğan yararlandı. Erdoğan, 1999 yılında İstanbul yakınlarında meydana gelen ve 17 binden fazla insanın ölümüne neden olan Türkiye'nin son yıkıcı depreminin ardından iktidara geldi. Tıpkı geçen ay olduğu gibi, mağdurlar günlerce enkaz altında yatarak, çok geç gelen ya da hiç gelmeyen bir hükümet tarafından kurtarılmayı beklediler.

"Yıkıntıların altında yatan Türk idari sistemidir"

Bir Türk milletvekili o dönemde "Sivil savunma teşkilatının çöktüğünü söylemiyorum. Böyle bir şey yoktu. En ufak bir hazırlık olmadığını gördüm" demişti.  Bir kabine üyesi yaptığı bir konuşmada hükümetin tepkisinin "Türk siyasi ve ekonomik sistemi için bir iflas ilanı" olduğunu söyleyerek "Tüm ideolojik argümanlar depremle yerle bir oldu. Yıkıntıların altında yatan Türk siyasi ve idari sistemidir" diye konuştu. 

Devletin Türk halkıyla olan sözleşmesi bozulmuştu. Bu feci tepki pek çok kişi tarafından seçkinlerin yozlaşmış yönetiminin ve yozlaşmış kayıtsızlığının bir sonucu olarak görüldü ve Türk devletinin kuruluşundan bu yana Ankara'da iktidarı elinde tutan laik, milliyetçi müesses nizamın nihai yenilgisine yol açtı. Erdoğan o dönemde İstanbul'un belediye başkanıydı ve hükümeti yüksek sesle eleştiriyordu. Yeni siyasi partisi Adalet ve Kalkınma Partisi, ortalama vatandaşın durumunu iyileştirmek istediklerini söyleyen muhafazakar iş insanları tarafından yönetilerek iktidara geldi.

Zeki Karababa, Adıyaman'da depremde evleri çöken ağabeyi Hamit ile Hamit'in eşi ve çocuklarının yasını tutuyor (Diego Ibarra Sánchez/The New York Times)

Çok fazla öfkeli insan var

Ancak aradan 20 yıldan fazla bir süre geçti ve şimdi işler tersine döndü. Eski seçkinlerin yolsuzluk ve aşırılıklarla yıpranması yaklaşık seksen yıl sürdüyse, Erdoğan ve partisi aynı rezilliği yirmi yılda başardı. Türkiye'nin önde gelen analistlerinden Selim Koru, "Herhangi bir modern ortamda, başınıza kötü bir şey geldiğinde, devletin ortaya çıkmasını beklersiniz. Birilerinin bu çağrıya cevap vermesi gerekir ve bu gerçekleşmediğinde insanlar çok ama çok üzülüyor" dedi.  Şu anda Türkiye'de çok sayıda öfkeli insan var. Türk futbol taraftarları geçenlerde "İstifa edin" diye bağırdı.ü

İnşaat çılgınlığı

Bu şekilde olmaması gerekiyordu. Erdoğan ve partisi, İstanbul depreminin ardından iyi yönetim ve kamu güvenliği vaat ederek iktidara geldi. Hükümeti bir inşaat çılgınlığı başlattı ve inşaat Türk ekonomisine büyük bir ivme kazandırdı. Kişi başına düşen GSYH 2003'ten 2013'teki zirvesine kadar neredeyse üç katına çıktı. Hemen hemen her şehirde apartman kuleleri mantar gibi çoğaldı. Vinçler gökdelenleri süsledi. Ancak bu binaların çoğu şimdi ortaya dökülen ölümcül sırlar barındırıyordu. Türkiye'nin güneyindeki Dicle Üniversitesi'nde inşaat mühendisliği profesörü olan İdris Bedirhanoğlu bana müteahhitlerin nasıl rutin olarak işin kolayına kaçtığını ve hükümetin de bunu yanlarına bıraktığını anlattı. Çimentoda cimrilik yapabiliyorlar ya da ticari olarak üretilen kırma çakıl yerine nehir taşları kullanarak daha zayıf bir agrega elde edebiliyorlar. Bir inşaatçı daha ince inşaat demiri kullanmayı tercih edebiliyor. 

Erdoğan 2018 yılında, katı yönetmelik gerekliliklerini karşılamayan binalara imar affı olarak bilinen uygulamayı genişletti. Bu eylem, evlerini ve işyerlerini yasadışı olarak genişleten seçmenlere bir seçim yılı hediyesi gibi tasarlandı ve Erdoğan bunu Kahramanmaraş'ta yaptığı konuşmalarda dile getirdi. O şehir bu yılki depremden en çok etkilenen şehirlerden biri oldu. 

Erdoğan'ın 1999 İstanbul felaketinden sonra iktidara gelişi, sivil faaliyetlerdeki artışla paralellik gösterdi. Birçok insan paternalist bir hükümet tarafından terk edilmiş hissediyordu. Türk entelektüeller ve aktivistler, her türlü zorlukta birbirlerine yardım etmeyi amaçlayan kendi sivil toplum örgütlerini kurdular ve güçlendirdiler. Örgütlenmenin büyük bir kısmı, sadece bina güvenliği konusunda değil, aynı zamanda kamusal alan kullanımı ve Erdoğan'ın yükselişine eşlik eden inşaat çılgınlığının çevresel etkileri konusunda da endişeli olan mimarlar, mühendisler ve diğer meslek birlikleri tarafından yapıldı. Bu gruplar eskisinin yerini yeni, paternalist bir devletin almasını istemiyorlardı. Gerçek anlamda demokratik bir sivil alana daha fazla katılım istiyorlardı.

Erdoğan iktidardaki ilk on yılında demokrasi yanlısı olarak selamlandı. Türkiye Avrupa Birliği üyeliğini hedefliyor ve demokratik referanslarını parlatıyordu. Erdoğan, eski laik rejimde baskı altında tutulan din özgürlüğüne ve ifade özgürlüğüne vurgu yaptı. Ancak nihayetinde Erdoğan, devleti tek başına kullanabileceği daha da güçlü bir araç olarak yeniden şekillendirmeye başladı. Geçtiğimiz on yıl boyunca ve 2016'daki darbe planının bastırılmasından bu yana artan bir hızla Erdoğan sivil toplum gruplarını sıkıştırdı, bağımsız basını dize getirdi. İstikrarlı bir şekilde güç kazandı ve 2017 referandumu ile Türkiye'yi parlamenter sistemden güçlü bir başkanlık sistemine geçirerek yargı ve yasama üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasını sağladı.

Yerel basında çıkan haberlere göre Erdoğan, afet yardımlarını AFAD olarak bilinen yeni bir devlet kurumu altında merkezileştirdi ve George W. Bush'un Katrina Kasırgası'ndan iki yıl önce FEMA'nın başına Uluslararası Arap Atları Birliği başkanını atamasını akla getiren bir kararla, afet yardımları konusunda çok az deneyimi olan bir ilahiyatçıyı AFAD'ın yardım çalışmalarının başına getirdi. 

Orta Doğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, "Güçlü adam yönetimini inşa etmek için kurumları zayıflattı ve bu zayıf kurumlar onun peşini bırakmadı. Bu durum onun yönetme ve icraat yapma kabiliyetini gerçekten zayıflattı" dedi.  Depremin ve sonrasında yaşananların Erdoğan'ın siyasi kaderini nasıl etkileyeceğini kesin olarak tahmin etmeye çalışmak aptallık olur. Ülkenin yeniden inşaya ihtiyacı var ve Erdoğan da bu konuda kararlı. Anketler, depremden bu yana popülaritesinin azalıp azalmadığı konusunda hemfikir değil.

Küresel sahneden pek çok dostu var

Erdoğan'ın küresel sahnede de pek çok dostu var. Daha az anlayışlı bir lideri kolayca yıkabilecek olan Suriye'deki felaketi yönetmesi, Türkiye'nin itibarını yükseltti ve onu yeni, çok kutuplu bir dünyada daha da vazgeçilmez hale getirdi. Türkiye bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile ilişkilerinin ısınması onu Ukrayna krizinde önemli bir oyuncu haline getirdi. 

Ancak Erdoğan'ın da çok iyi bildiği gibi, felaketler tarihin akışını ani ve beklenmedik şekillerde değiştirir. Ülke, kısmen Erdoğan'ın enflasyonun bir ara yüzde 85'in üzerine çıkmasına rağmen faiz oranlarını düşük tutmaya yönelik son derece alışılmışın dışındaki politikasından kaynaklanan bir ekonomik krizin ortasında. Depremden önce yapılan bir ankete göre gençlerin yüzde 70'inden fazlası ülkeyi terk etmek istiyor ve bu oranın artacağı kesin. Depremden önce bile Erdoğan'ın oy oranları düşüyordu.

"Türk demokrasisi için son çıkış"

Bu arada, parçalanmış Türk muhalefeti daha da birleşti. Bu hafta açıklanan yeni kamuoyu yoklamaları muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iki haneli bir farkla önde olduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu ülkeyi parlamenter sisteme geri döndürme ve iktidarı merkezileştirme sözü verdi. Şu anda Türkiye keder ve öfkeyle kaynıyor. En son büyük bir deprem olduğunda, bu keder ve öfke, Türkiye'de vatandaş ve devlet arasında yeni bir anlaşma olasılığına ve önceki rejimin merkeziyetçi, otokratik tarzının reddine kanalize edildi. Eğer Erdoğan ve partisi umut verici bir başlangıç yapmalarına rağmen bu hayali yıkmışlarsa, Mayıs ayında yapılacak seçimler, özgür ve adil bir şekilde yapılmasına izin verildiği takdirde, Türk halkına yeniden denemek için nadir bir şans daha sunabilir. Gönül Tol, bu durumu "Bunun Türk demokrasisi için son çıkış olduğunu düşünüyorum. Riskler gerçekten çok yüksek" sözleriyle yorumladı. 

© 2023 The New York Times Company