Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 yıllık iktidarı, deprem kurtarma çalışmalarından dolayı azalan destek nedeniyle Mayıs ayındaki seçimler öncesi istikrarsız bir konumda. Erdoğan bugün iktidarda yirmi yılı geride bırakıyor ve yaklaşan seçimlerde üst üste üçüncü kez göreve gelmek istiyor.
Ancak 2003-2014 yılları arasında başbakanlık ve sonrasında cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunan 69 yaşındaki Erdoğan, görevde bulunduğu süre zarfındaki en zorlu sınavlarından biriyle karşı karşıya. Geçen ay meydana gelen ve Türkiye ile Suriye'de 54 binden fazla insanın ölümüne, milyonlarca kişinin de evsiz kalmasına neden olan depremin yaralarını saran ülke bir de hayat pahalılığı kriziyle karşı karşıya.
Şimdi Erdoğan, birçok insan tarafından Türkiye tarihindeki en önemli seçim olarak görülen 14 Mayıs'taki oylama öncesinde rakibinin yüzde 10 puan gerisinde bulunuyor. Seçimler sadece Türkiye'yi kimin yöneteceğini değil, nasıl yönetileceğini, ekonomisinin nereye gideceğini, Ukrayna ve Orta Doğu'daki çatışmaları hafifletmek için nasıl bir rol oynayacağını ve Finlandiya ile İsveç'in NATO başvurularının kaderini de belirleyecek.
Millet İttifakı 6 puan önde gidiyor
Anketler muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a karşı 10 puandan fazla farkla önde olduğunu gösteriyor. Millet İttifakı olarak adlandırılan muhalefet bloğu, parlamento yarışında da Erdoğan'ın AK Parti'si ve müttefiklerinin en az 6 puan önünde gidiyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise rahatlıkla yüzde 10'un üzerinde kalmaya devam ediyor.
Erdoğan'ın anketlerdeki mücadelesine rağmen, eleştirmenler siyaset duayeninin henüz yarış dışı bırakılmaması konusunda uyarıyor ve Türkiye'nin sıkıntıları için onu ve partisini suçlamanın tek başına onu yenmek için yeterli olmayacağını söylüyorlar. Teneo'nun siyasi risk danışmanlığı eş başkanı Wolfango Piccoli, Millet İttifakı'nın birleşik bir cephe sunması ve seçmenlere seçimlere doğru ivmelerini korumak için bir plan satması gerektiğini söyledi.
Seçmenlerle bağlantı kurma yeteneğini kaybetti
Piccoli, "Türkiye'de yanlış giden her şey için sadece Erdoğan'ı suçlamak yeterli olmayacaktır. Geçmiş seçimler Erdoğan'ın olağanüstü bir kampanya yürüttüğünü gösterdi ancak son açıklamaları popüler dokunuşunu ve seçmenlerle bağlantı kurma yeteneğini kaybettiğini göstermektedir" diye konuştu.
Erdoğan, çoğunluğu Müslüman olan ülkesinin Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlamasına izin vererek hak ve özgürlükleri genişleten bir reformist olarak göreve başladı. Ancak daha sonra muhalefete ve medyaya baskı uygulayarak rotasını tersine çevirdi. Erdoğan'ın üst düzey siyasete ilk girişi 1994 yılında Refah Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle oldu. Ancak üç yıl sonra 1997'de, mahkemelerin Türkiye'nin laik ilkelerini ihlal ettiğini düşündüğü bir şiiri okuduğu için suçlu bulundu. Dört ay hapis cezasına çarptırıldı ve mahkumiyeti nedeniyle siyasetten men edildi. Yine de siyasi hırslarını sürdürdü ve 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) kurmak için reformist kanadının diğer üyeleriyle birlikte Refah Partisi'nden ayrıldı.
AKP kurulduktan sadece bir yıl sonra parlamentoda çoğunluğu kazandı ve 2003 yılında Erdoğan siyasi yasağının kaldırılmasının ardından parlamentoya seçildi. Günler sonra AKP'li meslektaşı Abdullah Gül'ün yerine Türkiye'nin başbakanı oldu. Hükümetinin Batı'ya yaklaşma isteğinin bir işareti olarak, Türkiye bir dizi reformun ardından 2005 yılında Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerine başladı ve 2007 yılında Erdoğan genel seçimlerde oyların yüzde 46,6'sını kazandı. Ancak 2008 yılında Erdoğan'ın yönetimi otokratik bir hal aldı.
2010 yılında Edoğan, hükümetin yüksek mahkeme yargıçlarını atamasına, ordunun yetkilerini kısıtlamasına ve cumhurbaşkanlarının parlamento yerine halk oylamasıyla seçilmesine olanak tanıyan anayasa değişiklikleri için yapılan referandumu kazandı. Bir yıl sonra da yüzde 49,8 oy oranıyla ezici bir zafer daha aldı.
İstanbul'un merkezi Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesi planları üzerine 2013 yılında ülke çapında hükümet karşıtı protestolar patlak verdi. Türkiye'nin bugüne kadarki en büyük protestoları sekiz kişinin ölümüyle sonuçlanırken, hükümet protestoculara karşı aşırı güç kullanmakla suçlandı. Olaylara rağmen Erdoğan bir yıl sonra Türkiye'nin doğrudan halk oylamasıyla yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. 2016 yılında Türkiye hükümeti, Erdoğan'ın eski müttefiki Fethullah Gülen'in takipçilerinin suçlandığı bir askeri darbe girişiminden kurtuldu. Yaklaşık 290 kişinin ölümüyle sonuçlanan başarısız darbe, on binlerce kişinin tutuklanması ve 130 binden fazla kişinin devlet görevlerinden tasfiye edilmesiyle Gülen'in ağına yönelik geniş çaplı bir hükümet baskısını tetikledi.
Birçok medya ve sivil toplum kuruluşu kapatıldı ve baskılar daha sonra Kürt milletvekilleri ve gazeteciler de dahil olmak üzere muhalifleri de kapsayacak şekilde genişledi. Yavaş ilerleme kaydeden AB katılım müzakereleri, donduruldu. Ülke, 2017 yılında yapılan bir referandumda seçmenlerin ülkenin siyasi sistemini parlamenter demokrasiden başkanlık sistemine dönüştürmeyi az farkla onaylamasıyla otokrasi olma yolunda daha da ilerledi. Oylama sonucunda başbakanlık makamı kaldırıldı ve yetkilerin büyük bir kısmı cumhurbaşkanının elinde toplandı. Eleştirmenler sistemi tek adam yönetimi olarak adlandırdı.
Buna rağmen, 2018'de Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 52,59 oyla kazanarak Türkiye'nin yürütme yetkilerine sahip ilk cumhurbaşkanı olurken, partisinin milliyetçi bir partiyle kurduğu ittifak parlamentoda çoğunluğu sağladı. Erdoğan hükümeti uluslararası arenada sık sık hem arabulucu hem de kışkırtıcı rolünü oynadı.
Türkiye 2019 yılında, terörist grup olarak tanımlanan YPG'yi Suriye'den çıkarmak için bir operasyon başlattı ancak Uluslararası Af Örgütü tarafından ağır ihlallerle suçlandı. Ukrayna'daki savaş konusunda ise Rusya ve NATO ile olan bağlarını kullanarak hayati önem taşıyan bir tahıl anlaşmasının yapılmasına yardımcı oldu ve barış görüşmelerine girişti.
Bununla birlikte, Batılı müttefiklerine bir darbe olarak İsveç'in NATO'ya katılma teklifini engellemek için de harekete geçti. Putin'in geçen yılki işgalinden sonra sıranın kendilerine gelmesinden korkan İskandinav ülkesi ve komşusu Finlandiya, NATO'nun güvenlik şemsiyesi altında korunmak için geleneksel askeri bağlantısızlık pozisyonlarını terk ettiler.
30 müttefikin tamamı Finlandiya ve İsveç'in katılım protokollerini imzaladı. O zamandan beri hemen hemen hepsi bu metinleri onayladı ancak Türkiye ve son zamanlarda Macaristan bu iki ülkeden garanti ve güvence istedi. NATO'ya katılabilmeleri için oybirliğiyle kabul edilmeleri gerekiyor. Şimdi, ülke geçen ayki ölümcül depremin yaralarını sararken, Türkiye'yi belirsiz bir geleceğe taşıyacak kişinin kendisi olduğuna seçmenleri bir kez daha ikna etmesi gerekiyor.
Bir yılda inşa sözü
Erdoğan, depremde yıkılan evleri bir yıl içinde yeniden inşa etme sözü verdi ancak binlerce kişinin çadırlarını ya da konteynır evlerini ve günlük yemek kuyruklarını terk edip kalıcı konutlara taşınması aylar alacak. Hükümeti depremden sonra yavaş hareket etmekle suçlanıyor. Aksoy Araştırma tarafından yayınlanan ve 8 Mart'ta yapılan bir anket, 6 Mart'ta muhalefet ittifakının adayı olarak açıklanan Kılıçdaroğlu'nun yüzde 55,6, Erdoğan'ın ise yüzde 44,4 destekle önde olduğunu gösterdi. Buna göre ana muhalefet bloğu oyların yüzde 44,1'ini, HDP ise yüzde 10,3'ünü aldığını gösterdi. AKP ve milliyetçi müttefiki MHP birlikte yüzde 38,2 aldı.
Alf Araştırma tarafından 6-7 Mart tarihlerinde yapılan bir anket Kılıçdaroğlu'nun yüzde 55,1, Erdoğan'ın ise yüzde 44,9 oranında oy aldığını gösterdi. Kılıçdaroğlu'nun Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yüzde 31,8 ile en popüler parti olurken, AK Parti yüzde 31 ile ikinci sırada yer aldı. Ankete göre ana muhalefet bloğu oyların yüzde 43,5'ini alırken, HDP yüzde 11,3'ünü aldı. AK Parti ve MHP birlikte yüzde 37,5'lik bir desteğe sahipti.
Piar Araştırma, Kılıçdaroğlu'nun yüzde 57,1 ile kazandığını, Erdoğan'ın ise yüzde 42,9 ile geride kaldığını gösterdi. CHP yüzde 32,3, AKP yüzde 30,8 ve HDP yüzde 11,6 oy aldı. Ana muhalefet bloğu yüzde 46,4 oy alırken, AKP ve MHP yüzde 37,8 oy aldı. ORC Araştırma, Kılıçdaroğlu'nun muhalefetin adayı olarak resmen açıklanmasından önce 4-6 Mart tarihlerinde yaptığı ankette Kılıçdaroğlu'nu yüzde 56,8, Erdoğan'ı ise yüzde 43,2 ile önde göstermişti.
Halkın yüzde 34'ü depremden hükümeti sorumlu tutuyor
Metropoll tarafından yapılan bir ankette, halkın yüzde 34,4'ü depremdeki kayıplardan hükümeti sorumlu tutarken, yüzde 26,9'u müteahhitleri suçladı. Ankete katılanların yüzde 15,4'ü belediyelerin suçlu olduğunu söylerken, yüzde 12,9'u hepsi cevabını verdi.
Washington merkezli Project on Middle East Democracy'nin Türkiye program direktörü Merve Tahiroğlu, muhalefet ittifakının çeşitlilik arz ettiğini ve ittifak içinde öne çıkan her bir ismin Türkiye'nin farklı bir kesimine hitap edebileceğini söyledi. Demokrasileri Savunma Vakfı tarafından düzenlenen bir panelde konuşan Tahiroğlu, "Şu anda Türkiye'de muhalefetin kazanacağı bir seçim konusunda iyimser olmak için son 20 yılda hiç olmadığı kadar nedenimiz var" dedi.