11 Ekim 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 15.04.2022 17:43 | Son Güncelleme: 15.04.2022 17:59

Sessiz kurban: Doğa nasıl savaşın kazazedesi oluyor?

Savaşın çevreye maliyeti genelde göz ardı edilebiliyor. Ancak uzmanlar savaşın ekosistemlere orantısız zarar verdiğini, Ukrayna’nın nükleer santralleri sebebiyle sonuçların daha da ağır olabileceğini düşünüyor
Sessiz kurban: Doğa nasıl savaşın kazazedesi oluyor?

Emily Anthes / The New York Times

Ukrayna'nın güney kıyısındaki Karadeniz Dopa Koruma Alanı göçmen kuşlar için bir cennet. 120 binden fazla kuş kışı kıyılarında uçarak geçiriyor. Deniz kartalı, tarakdiş ve uzunbacak gibi nadir, çok renkli kuşlar korunan bölgenin denizinde ve sulak alanlarında yuva yapıyor.

Koruma alanı aynı zamanda nesli tükenmekte olan yunus ve köstebek türlerine, nadir çiçeklere, sayısız yumuşakçalara, düzinelerce balık türüne ve son haftalarda işgalci bir orduya ev sahipliği yapıyor.

Tutuşan yangınlar uzaydan bile göründü

Ukrayna'da çevre koruma ve doğal kaynaklar bakan yardımcısı Oleksandr Krasnolutski geçen ay bir e-postada, "Bugün rezervin toprakları Rus birlikleri tarafından işgal ediliyor. Şu anda çevresel kayıplar hakkında bir bilgi yok” demişti.

Ancak bölgedeki askeri faaliyetler uzaydan görülebilecek kadar büyük yangınlara yol açınca kritik kuş üreme habitatlarının yok edilmesiyle ilgili endişeler arttı.

Savaşların çevreyi nasıl etkilediği konusunda uzman olan, bağımsız çevre koruma biyoloğu Thor Hanson “Ukrayna'da neler olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce insanların ödediği bedel karşısında dehşet içindeyiz. Ancak aynı zamanda çevreye olanlardan dolayı da son derece endişeliyiz” dedi.

Rus kuvvetleri Şubat ayında Ukrayna'yı işgal ettiğinden beri dünyanın dikkati yoğun bombardımana tutulan kentlere çevrildi. Ancak ekolojik bir geçiş bölgesinde yer alan Ukrayna canlı sulak alanlara, ormanlara ve geniş bir bozkıra da ev sahipliği yapıyor. "Ekosistemler ve türleri savunmasız hale geldi" diyen Krasnolutski, Rus birliklerinin ülkenin korunan doğal alanlarının üçte birinden fazlasına ya şimdiden girdiğini ya da orada askeri operasyonlar yürüttüğünü açıkladı.

“Çevre çatışmaların sessiz kurbanıdır”

Ukrayna’dan gelen raporlar ve önceki savaşlarla ilgili araştırmalar çatışmanın yarattığı ekolojik etkinin derin olabileceğini gösteriyor. Savaşlar yaşam alanlarını yok eder, vahşi yaşamı öldürür, kirlilik yaratır ve ekosistemleri tamamen yeniden oluştururken sonuçları onlarca yıl boyunca hissedilir.

İngiltere merkezli kâr amacı gütmeyen kuruluş Conflict and Environment Observatory'nin araştırma ve politika direktörü Doug Weir “Çevre, çatışmaların sessiz kurbanıdır” diyor.

İstisnalar var. Savaşlar alanları insanlar için tehlikeli veya yaşanılmaz hale getirince doğal kaynakların sömürülmesine engel olabilir. Böylece ekosistemlerin kendini yenilemek için bir fırsatı olur. Yani insan faaliyetlerinin savaş ve barış zamanlarında çevreye oluşturduğu tehdit bir paradoks.

Princeton Üniversitesi'nden biyolog Robert Pringle "İnsanlar genellikle yıkıcıdır ve bu onların çatışmalarını da içerir" dedi.

Zarar gören peyzajlar

Savaşmak bir yıkım. Araştırmalar gezegenin en önemli ekosistemlerinin savaşlardan orantısız bir şekilde etkilendiğini gösteriyor. Hanson ve meslektaşlarının 2009 yılında yaptıkları bir çalışmada, 1950'den 2000'e kadar gerçekleşen en büyük silahlı çatışmalarının yüzde 80'inden fazlasının, dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından önemli noktalarında yaşandığını buldu. İncelemeye göre savaşlar genelde yerli türler açısından zengin, tehdit altında olan bölgelerde gerçekleşiyor.

Hanson "Dünyadaki biyolojik çeşitlilik ve çevre koruması konusunda endişeliysek, çatışma ile çatışma kalıpları hakkında da endişelenmemiz gerekiyor” diyor.

Savaşın ekolojik etkisi hakkında büyük ölçekli araştırma sayısı çok az ancak bilim adamları 2018'de yapılan bir çalışmada, Afrika’nın korunan bölgelerinde vahşi yaşamdaki düşüş ile bölgedeki çatışmaların ilişkili olduğunu buldu. Araştırmacılar vahşi yaşam popülasyonlarının barış zamanında istikrarlı, savaş sırasında ise azalma eğiliminde olduğunu, çatışmalar ne kadar sık ​​olursa düşüşlerin o kadar keskin olduğunu bulguladı.

Çevresel yıkım bazı durumlarda açıkça askeri bir taktiktir. ABD ordusu Vietnam Savaşı sırasında ormanları inceltmek ve düşman kuvvetlerinin korunmasını engellemek için geniş orman alanlarına yaprak döken kimyasallar püskürttü. Hanson silahlı kuvvetlerin savaş çabalarını finanse etmek için genellikle petrol ve kereste gibi "yağmalanabilir kaynaklar" kullandığını anlatıyor.

Öte yandan çevresel yıkım kasıtlı olmasa bile savaş ciddi hasarlara neden olabilir. Askerler siperler kazıyor, tanklar bitki örtüsünü düzleştiriyor, bombalar arazileri yok ediyor ve patlayıcılar yangınlar başlatıyor. Silahlar ise havaya zehirli gazlar ve partiküller yayıp ağır metalleri toprağa ve suya sızdırıyor.

Weir "Çoğu çatışma alanında bunlar temizlenmiyor. Yani gördüğümüz hasarlar uzun vadeli” diyor. Bilim adamları 2011'de, Belçika'da I. Dünya Savaşı'nın büyük bir cephesi olan Ypres çevresindeki bazı bölgelerin topraklarında kurşun ve bakır seviyelerinin hala yüksek olduğunu keşfetti.

Çevre kirliliği Ukrayna'da özellikle ciddi bir endişe kaynağı. Weir "Endüstriyel risklerin çok olduğu bir ülkede yoğun bir silahlı savaş var" diyor.

Ukrayna kimyasal ve depolama tesisleri, petrol depoları, kömür madenleri, gaz hatları, hasar gördüğünde çok büyük miktarda kirliliğe neden olabilecek diğer sanayi alanları ile dolu. Bazıları şimdiden vuruldu.

Ukrayna Doğa Koruma Grubu’nun kurucularından, Ukrayna’nın Vasilkiv kentinde yaşayan biyolog Oleksi Vasiliuk "Bu gerçekten kimyasal silah kullanmaya benzetilebilir. Ruslar buraya zehirli maddeler getirmedi ancak Ukrayna topraklarında bulunanları çevreye saldı" diyor.

Bir de nükleer kaygı var. Ukrayna'nın dört santralde 15 nükleer reaktörü var; en büyüğünde halihazırda yoğun çatışmalar yaşandı. Bakan yardımcısı Krasnolutski nükleer santrallerin yakınındaki askeri faaliyetlerin yalnızca Ukrayna'da değil, sınırlarının çok ötesindeki geniş alanlarda radyoaktif kirlenmeye yol açabiliceğini düşünüyor. Nükleer atık depolama sahalarının zarar görmesi de önemli ölçüde kontaminasyona neden olabilir.

Bilim adamları, 1986'daki Çernobil nükleer santrali felaketinden bu yana büyük ölçüde terk edilmiş olan Çernobil Hariç Tutma Bölgesi'nde yürüttükleri çalışmalarda radyasyonun hayvanlar ve ekosistemler üzerindeki uzun vadeli etkileri hakkında çok şey öğrendi.

Bölgede yapılan araştırmalar, radyasyonun yalnızca tek bir hayvanda deformasyonlara neden olmadığını, tüm popülasyonu etkilediğini ortaya koydu. Güney Carolina Üniversitesi'nden biyolog Timothy Mousseau “Radyoaktif bölgelerdeki organizmaların bolluğunda ve çeşitliliğinde çarpıcı düşüşler görüyoruz” diyor.

Uzmanlar, Rus askerlerinin Çernobil bölgesindeki faaliyetlerinin koşulları daha da kötüleştirmiş olabileceği fikrinde. Yangınlar yerel bitki örtüsünde hapsolmuş radyoaktif parçacıkları salmış olabilir. En kirli alanlardan araçlarla geçmek ise radyoaktif toz bulutlarını harekete geçirebilir.

Askeri faaliyet aynı zamanda vahşi yaşamın koruma bölgesinde toparlanmasını da tehdit etmiş olabilir. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı için Ukrayna'nın biyolojik çeşitlilik değerlendirmelerine liderlik eden, bağımsız ekoloji danışmanı Bruce Byers “İnsanlar büyük ölçüde mesafelerini korudukları için aslında habitatı olmayan büyük türler bölgeye dönmeye başladı” diyor.

Kurtlar, kızıl tilkiler, rakun köpekleri, vaşak, yaban domuzları ve yaklaşık yirmi yıl önce bölgeye getirilen, nesli tükenmekte olan Przewalski'nin atları koruma bölgesinde yaşıyor. Ancak Rusların bölgeyi ele geçirmesi muazzam bir rahatsızlık yarattı. Mousseau "Bütün bu gürültü ve aktivite muhtemelen hayvanları uzaklaştıracak" diyor.

Ekolojik etkiler

Araştırmalar savaşın ekolojik tahribatının dolaylı yoldan gerçekleştiğini gösteriyor. Santa Barbara'daki California Üniversitesi'nde ekolojist Kaitlyn Gaynor “Savaşın uzun vadeli çevresel etkileri, daha çok ilgili toplumsal kargaşaya dayanıyor” dedi.

Savaşlar genellikle ekonomik ve gıda güvensizliğine neden olarak sivilleri hayatta kalmak için vahşi hayvanlar gibi doğal kaynakları daha fazla tüketmeye itiyor. Bazı silahlı kuvvetler de birliklerini beslemek için vahşi hayvanlara bağımlı hale geliyor. Bazense faaliyetlerini finanse etmek için fil dişleri ve gergedan boynuzları gibi değerli hayvan parçalarını topluyorlar. Uzmanlar vahşi yaşam için bu talebin genellikle çevre korumanın ve yaptırımların zayıflamasına sebep olduğunu söylüyor.

1975'te Angola’da iç savaş başladığında, ülke kaçak avlanmayla mücadele çabalarını askıya almıştı. Barselona Üniversitesi'nde savaşın etkilerini inceleyen biyolog Franciany Braga-Pereira çatışmanın aynı zamanda otomatik silahlara erişimi artırdığını söyledi. Buffalo, antilop ve diğer türlerin sayısını azaltan avlanmalarda ciddi artışlar yaşanıyor.

Savaş zamanı avcılık, ekosistemleri şekillendirmede kritik rol oynayan büyük memeliler üzerinde orantısız zarara yol açıyor.

Mozambik'in 1977'den 1992'ye kadar süren iç savaşı sırasında Gorongosa Ulusal Parkı'nda filler, zebralar, su aygırları ve buffalolar da dahil olmak üzere dokuz büyük otoburun nüfus yoğunluğu yüzde 90'dan fazla azaldı. Sonucunda oldukça istilacı bir çalı türü park boyunca yayıldı.

Bu sırada leoparlar ve Afrika yaban köpekleri gibi etoburların popülasyonlarının çöküşü, avlarının davranış değişikliğine neden oldu. Utangaç ve ormanlarda yaşayan bir tür antilop yeni bitkilerle ziyafet çektiği açık ovalarda daha fazla zaman geçirmeye başladığında yerel faunanın büyüyemedi.

Gıda güvensizliği ve ekonomik istikrarsızlık bol miktarda bulunan hayvanları bile tehdit edebilir. Vahşi Yaşamı Koruma Derneği'nin Arctic Beringia programında bilimsel kapasite geliştirme koordinatörü Eugenia Bragina tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Sovyetler Birliği’nin 1991'de çökmesiyle Rusya'da yoksulluk oranları arttı. Geyik, yaban domuzu ve boz ayıların ise nüfusu azaldı.

Sovyetler Birliği'nde büyüyen ve devlet çöktükten sonra ebeveynlerinin aylarca maaş almadığını hatırlayan Bragina, bu türlerin hiçbiri “savunmasız olmaya yakın bile değildi” diyor. Özellikle yaban domuzları boldu ancak 1991 ve 1995 yılları arasında nüfusları yaklaşık yüzde 50 oranında azaldı.

Bragina: Rusya'da kelimenin tam anlamıyla yaban domuzlarının yarısını yedik. Nüfusun yarısı yok oldu

Bragina Ukrayna'daki savaşın gıda güvensizliği yarattığı her yerde, hatta aktif çatışma bölgelerinin dışında bile vahşi yaşamın risk altında olabileceğini öne sürüyor.

Ukraynalı biyolog Vasiliuk, ülkesinin doğa koruma alanlarındaki kaçak avlanma raporlarını şahsen okumadığını ancak hayvanlar konusunda endişelerinin devam ettiğini söyledi. Nesli tükenmekte olan saiga antilopları ve Przewalski'nin atları da dahil olmak üzere otobur sürülerinin şu anda Rus kuvvetleri tarafından işgal edilen Askania-Nova’daki koruma alanında dolaştığını söyledi. Bir hayvanat bahçesi de içeren koruma alanındaki hayvanların çoğu kış ve ilkbaharın başlarında insanlar tarafından ilave beslenmeye ihtiyaç duyuyor.

Vasiliuk hükümetin fonları veya malzemeleri işgal altındaki bölgelerdeki rezervlere güvenli bir şekilde taşıyamayacağını ve hayvanların açlık riskiyle karşı karşıya kalabileceğini belirtiyor. Koruma grubunun Askania-Nova'daki hayvanları beslemek için yerel tahıl çiftçilerine ödeme yapmak da dahil olmak üzere rezervler için para topladığını anlattı.

Vasiliuk işgal altındaki alanlarda bazı idari ofislerin yağmalandığını ve birçok personelin tahliye edildiğini söyledi. Örgütünün işgal altındaki bölgelerdeki işçilere yiyecek, su, ilaç sağlamak ve yerinden edilmiş işçilerin barınma bulmasına yardımcı olmak için çalıştığını; kendi koruma grubunun bazı üyelerinin de mülteci haline geldiğini belirtti.

Kaynaklar ve öncelikler insanın hayatta kalmasına kullanıldığı için savaşın fırsat maliyetleri de var. Weir, "Doğrudan olan şeylere odaklanma eğilimindeyiz. Büyük yangınlar ve duman bulutları, hasarlı petrol altyapısı. Aslında, bu tür binlerce soruna yol açan çevresel denetimin çöküşüdür” diyor.

Sığınma ve yeniden yapılanma

Savaşın verebileceği tüm zararlara karşın münferit durumlarda insanların çatışmaları doğayı koruyabilir.
En ünlü örnek Kuzey ve Güney Kore arasında tampon görevi gören ince toprak şeridi Kore'nin Tarafsız Bölgesi'dir. Bölge muhafızlar, çitler, kara mayınlarıyla korunuyor ve insanlara tamamen kapalı. İnsanların olmadığı bölge Japon turnaları, Ak-enseli turnaları, Asya kara ayıları ve muhtemelen Sibirya kaplanları da dahil olmak üzere nadir bulunan flora ve fauna için bir sığınak sağlıyor. Ancak mayınlar daha büyük kara hayvanları için tehlike oluşturabiliyor.

Savaş bazı durumlarda maden çıkarma endüstrilerini de sekteye uğratabilir. II. Dünya Savaşı sırasında Kuzey Denizi'ndeki ticari balıkçılık teknelere el konulması, hareketlerinin kısıtlanması ve balıkçıların savaşa hazırlanması nedeniyle neredeyse tamamen durmuş; ticari olarak hasat edilen birçok balık türünün popülasyonları toparlanmıştı.

Ancak kazanımlar geçici olabilir.

Ukrayna'nın restorasyonunda doğayı korumak

Nikaragua iç savaşının ilk yıllarında insanlar çiftliklerini terk edip kaçtığında, ülkenin Atlantik kıyısındaki ormanları yeniden büyüdü. Ancak bölge sakinleri savaş sona erdiğinde geri döndü ve ormansızlaşma yeniden başladı. Bilim insanları savaş sırasında yeniden ağaçlanan alanların neredeyse iki katının kelleştiğini keşfetti.

Uluslar çatışma sonrası yeniden yapılanırken, uzmanlar bu tür bulgular sebebiyle hükümetlerin çevreyi koruma aciliyetini göz önünde bulundurması gerektiğini düşünüyor.

Bunun Ukrayna için de geçerli olması muhtemel. “Savaştan sonra başlayacak olan bu kapsamlı inşaatın tümü bizim kumumuz, kayamız, odunumuz olacak" diyen Vasiliuk, bu faaliyetin çevreye daha fazla zarar verebileceğini değindi: "Ana rolümüz, Ukrayna'nın restorasyonunu sırasında doğayı mümkün olduğunca korumak olacak”.

Hükümetler çatışma sonrası dönemi çevre korumalarını güçlendirmek için kullanabilir ve hatta bunu barış sürecine dahil ederek tartışmalı bölgeleri doğa rezervlerine dönüştürebilir.

Gaynor “Çatışma sonrası gerçekleşen çevresel bozulma; geçim kaynakları ve refahları için sağlıklı ortamlara ihtiyaç duyan savunmasız insanlara daha fazla zarar verebilir” dedi.

Restorasyon mümkün. Mozambik'in Gorongosa Ulusal Parkı'nda 2000'li yıllardan beri yoğun bir iyileştirme projesi yürütülüyor. Proje gelişmiş kaçak avlanma devriyeleri, vahşi yaşam turizmi endüstrisinin geliştirilmesi, yerel topluluklarda ekonomik ve gıda güvenliğini iyileştirme çabalarını kapsıyor.

Leoparlar ve Afrika yaban köpekleri de dahil olmak üzere süper avcılar geri döndü. Projenin danışma kurulunda yer alan Pringle, büyük otobur popülasyonlarının toparlandığını ve "istilacı bitki türleri üzerinde kontrolü yeniden tesis ettiğini" söyledi. Pringle “Gorongosa'nın yıkıcı bir çatışmanın ardından, dünyanın önde gelen ekolojik dayanıklılık modeli olduğunu söyleyebilirim" diyor.

© 2022 The New York Times Company