"Zeynep miraç" ile ilgili içerikler
‘Merak’ onu en iyi anlatan kelimeydi
Hasan Saltık bu topraklardaki her dilin, her ezginin peşine düştü. Keşfettikçe öğrendi, öğrendikçe yeni keşiflere yöneldi. “Bunları nasıl buldun?” diyenlere “Meraktan” diye cevap verirdi. “Merak bela değil” derdi, “Başarıdır.. Beni dünyanın her yerine götüren de odur”
‘Küçük Amerika’ hayalinin Türkiye’ye ödettiği bedel
ABD’nin 70 yıl önce dağıttığı Marshall yardımından Türkiye’nin payına sadece 70 milyon dolar düştü. Ama etkileri, bunun kat kat üstünde oldu. Bugün mercimeği, buğdayı ithal etmek zorunda kalmamız, ABD güdümünde uygulanan o yılların tarım politikalarının eseri
Tarihi taşımak riskli iş
İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki eserlerin 130 yıldır kıpırdamadığı yerden taşınacak olması, sıcak gündemin içinde kaybolan önemli bir tartışma konusu. Önemli çünkü, bu ülkede müzelerin taşınma hikayeleri pek de mutlu sonla bitmiyor
Geç gelen adaletin evrensel simgeleri
ABD’de işlemedikleri suçtan hüküm giyen Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti, dünya ayağa kalkmasına rağmen idam edilmişti. 50 yıl sonra itibarlarının iadesi bir şeyi değiştirmedi. Onlar zaten geç gelen adaletin ne olduğunu hatırlatan birer simge olmuşlardı
Heykel tarihimizin karpuz mevsimi
Türkiye’nin heykel tarihi hep gerilimlerle dolu oldu. Paha biçilemeyecek yapıtlar yıkıldı, yerinden edildi, ömürleri hurdacılarda son buldu. Artık karpuzlar, köfteler, çaydanlıklar, ayranlar kentlerin simgeleri olarak meydanlarda arzı endam ediyor
Çöküşün başlangıcı mı, özgürlüğün kapısı mı?
Türkiye’de ilk özel televizyon 7 Mayıs 1990’da açıldı. O günlerde bu yeniliği, özgürlüğün kapısı olarak gören de vardı, toplumun çöküşünün başlangıcı olduğunu düşünen de
Türkiye’nin en ünlü davulcusuydu!
Türkiye onu Özal’ın damadı olarak tanısa da Asım Ekren aslında başarılı bir müzik insanıydı. Ama hep evliliğiyle, ticaret hayatıyla ve hediye Jaguar’ıyla konuşuldu. Hatta müzisyen kimliği öyle küçümsendi ki, gazeteler ona “Davulcu Asım” adını layık gördü
“Türkiye’nin en görkemli simgelerinden biriydi”
Fransızların Madame Claude’u kitaplara ve filmlere defalarca ilham olmuş bir genelev patroniçesi. Hayat öyküsü bu kez de Netflix ekranlarında. Tam da bunun üzerine vergi rekortmeni genelev patroniçemiz Matild Manukyan’ı hatırlamamak olmazdı
‘Atatürk o anahtarı yanında götürdü’
Montrö Sözleşmesi’ni imazalandığı günden itibaren en çok bozmak isteyen Sovyetler Birliği’ydi. Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’yla görüşen Joseph Stalin’in “Umarım Boğazlar’ın anahtarını getirmişsinizdir” dediği, Saraçoğlu’nun ise “Atatürk yanında götürdü” dediği bile rivayet edilir
Küçümsemelerine dayanamadım
“Video sanatçısı” Refik Anadol, özür dilemek zorunda kaldığı “antenli” mesajı, sergisine gelen kalabalıkların küçümsenmesine öfkelendiği için attığını söyledi. “Yaptığının sanat olmadığını söyleyenler var diye sanatı bırakmayacağını” da ekledi
25 yaşındaki Agos bir kararlılık abidesi
Dolapdere’de küçücük rutubetli bir oda. Para, muhabir, ajans bağlantısı yok, internet zaten yok. Eski usul, oymalı bir yemek masası da toplantılar için uygun görülmüş. Bugün 25 yaşında olan Agos, işte o masada kurulmuş
Kapatmalar bir yana bu parti açılamıyor bile
Yeşiller hareketi, üç kez partileşmesine rağmen Türk siyasetinde bir türlü varlık gösteremedi. İklim krizinin çağın bir numaralı sorunu olarak belirdiği bu dönemde bir kez daha harekete geçtiler. Ancak bu defa parti kurmalarına dahi izin çıkmadı
Başını kimselerin eğemediği kadın
Fosforlu Cevriye’nin yaratıcısı Suat Derviş’i sadece yazar olarak anmak yetmez. Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın, basın sendikasının ilk başkanı ve Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucusundan söz ediyoruz. Ayrıca, Nazım’ın “Bir kere eğemedim başını” dediği kadındır...
“Sokaklar da bizim, hayatımız da”
Her 8 Mart’ta karşımıza çıkan etkileyici sözlere, çarpıcı sloganlara, gözleri dolduran reklamlara alıştık artık. Bütün kötü örneklere rağmen kadınlar haklarının peşinde sapasağlam bir mücadele veriyorlar
“Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı...”
İkinci Yeni şairleriyle ilişkileri üzerinden tanımlanmasının, ona yapılan en büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Neymiş efendim, “İkinci Yeni’nin gelini”ymiş. Tomris Uyar’ı böyle tarif etmek ancak Tomris Uyar okumamakla mümkün olabilir
Türkiye’nin bitmeyen Anayasa tartışması
Anayasa, Cumhuriyet’ten eski bu topraklarda. İlki 1921 tarihli olmak üzere dört anayasa gördük. Bugün bir kez daha yeni anayasa konuşulurken, eskileri hatırlayalım istedim
Örtülü ve muhalif olmanın bedeli ağır
Muhafazakar kesim, ‘içeriden’ gelen her itirazı, ihanet olarak görüyor. Boğaziçi’nde gözaltına alınırken yerlerde sürüklendiğini, başörtüsünün açıldığını söyleyen Şeyma Altundal, bu bedeli ödeyenlerden sadece biri...
Gökkuşağının altında bitmeyen mücadele
Komşu olarak istenmezler, askerde ‘çürük’ diye yaftalanırlar ama iş eğlenceye geldi mi baş tacı edilirler. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestolara yönelik tepkiler de döndü dolaştı onları buldu. LGBTİ+’ler, yıllardır verdikleri varoluş mücadelesinin bugün yeni bir durağındalar...