"türkiye siyaseti" ile ilgili içerikler
Toplumda demokrasi talebi var mı?
Yalnızca son bir haftada yaşanan orman yangınları, seller, olimpiyatlarda kadın voleybol takımının galibiyetleri, Konya’daki aile katliamı etrafında yaşananlara bakın, ortak ufku kaybolmuş, “biz” duygusu parçalanmış, tasada, kederde, sevinçte bile ortak duyguları eksik olan bir toplumuz artık. İktidar ülkeyi ve sorunları yönetme kapasitesini de niyetini de kaybetti... Muhalefet ise düzene değil iktidara muhalefete sıkışmış halde. Tüm bu çaresizlikten çıkış ise yeni bir ortak umut, ortak heyecan, ortak başarı üretmekle mümkün. Bunu da gençler ve kadınlar inşa edecek
Seçim sistemine dair öneriler ne anlama geliyor?
Seçim sistemini tartışacaksak baraj ve bölge tanımından önce, seçmen kütüklerinin hazırlanması ve güncellenmesinden, Yüksek Seçim Kurulu’na kadar tartışılması gereken bir dizi mesele var. Seçim sistemi ile yönetim sistemi birbirinden ayrılmaz boyutlardır. Yönetimin yeniden yapılanması, yerinden yönetimin gereklerine uygun bir düzen, güçler ayrılığının sağlanması artık kaçınılmaz
Pandemide ne öğrendik, sonrası nasıl olacak?
Standardı iyi olanlar hayata eski heyecanlarıyla dönecek. Yoksullar ise umutsuzluk ve öfke büyütmeye devam edecek. Ama yurttaş olma konusunda aynı kaygı ve endişelerde birleşecekler. Pandemi sonrasını belirleyecek toplumsal psikolojideki eşik de bu olacak
CHP ve Türkiye’nin geleceği
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Erdoğanizm sonrası Türkiye’ye geçiş sürecine ve ülkenin yeniden kurulmasına liderlik etme iddiası varsa, bu yıkımdan sonra kurulacak şeyin adeta yeni bir ülke olduğunu idrak etmesi ve öyle davranması gerek. Bu ise eldeki ideolojik kalıp ve referanslardan sıyrılmayı, yeni bir kamu düzeni, bir toplumsal sözleşme ile yeni bir anayasa, temiz bir siyasal hayat, adil gelir dağılımını öncelleyen bir iktisadî yörünge ve çevre ile yeni bir ilişki üzerine kapsamlı bir program ortaya koymayı zorunlu kılıyor
Seçimleri bekleyen büyük tehlike
18-24 yaş gençlerin yüzde 57’si, 25-30 yaş aralığındakilerin yüzde 46’sı sorunların ya çözülemeyeceğine ya da var olan partilerin çözemeyeceğine inanıyor. Böyle giderse, toplumun yalnızca partilerden değil, seçimlerden de umudu kesme olasılığı var
Bir CHP arkeolojisi
Amacım CHP için bir gelenek uydurmak değil elbet. CHP geleneğinin Osmanlı tarihinin katmanları arasında çok ilginç bağları var, bunun için farklı kanallardan geçmiși tekrar düșünmek faydalı olacaktır. CHP’yi var eden siyasal hikâyenin tarihsel bağlamının, geleneksel varsayımların ve aslında klișelerin bize önerdiği çerçeveden çok daha geniș olduğunun altını çizmek istiyorum
Yoksulluk ve adaletsizlik kalıcılaşırken
En zengin 1000 milyarderin servetinin pandemi öncesi seviyesine çıkması sadece 9 ay sürdü. En yoksulların durumunun düzelmesi için ise en az 10 yıl gerekiyor. Türkiye’de 17 milyon insan, toplam gelirin yarıya yakınını alırken, en alttaki 17 milyon insan toplam gelirin yalnızca yüzde 6’sını alıyor ve arasında bölüşüyor.
Tarihin penceresinden CHP
Birçok gözlemcinin aksine önümüzdeki dönemde CHP’nin Türkiye’nin yeniden kurulması sürecinde en önemli kurumsal aktör olacağını düșünüyorum. CHP için bu tarih büyük bir yük olabildiği gibi, müstesna bir güç ve irade de sağlayabilir
Videolarla siyasi mühendislik mümkün mü?
Bir süredir Ak Parti seçmeninde çözülme var; çekirdek seçmeni 22-23 bandına gerilemiş durumda. Videolar bu çözülmeyi artırıcı çok özel bir etki üretmez muhtemelen. Ama reel sorunların etkisiyle bu eğilim sürer
Cumhurbaşkanlığı sistemine dair aykırı düşünceler
2017 referandumu sonucu oluşan yeni rejimin kalıcı olacağını sanmıyorum. İşin doğrusu, Türkiye tarihinin 200 yıllık tarihî dönüşümün antitezi olduğunu düşündüğüm bu rejim, verdiği büyük tahribatla ilginç bir parantez olarak tarihe geçecek gibi. Önümüzdeki yıllar ne getirir, bu parantez nasıl kapanır, yerine gelecek yeni rejimin inşa süreci nasıl olur kestirmek çok zor
15 Temmuz sonrası Türkiye’ye giriş
15 Temmuz sonunda oluşan yeni “kamu düzeni”nin kamusal yanı buharlaştı. Öngörülebilir ve nesnel şartlarda işleyebilen bir “düzen” olmaktan hızla uzaklaştı. Geldiğimiz nokta “her an her şeyin mümkün olduğu”, güvensizliğin ve belirsizliğin adeta kural haline geldiği, “sıvılaşmış”, devamlı yön ve şekil değiştiren ilişkiler ağına dönüşmüş şiddet dolu amorf bir “oyun”
Kriz üzerine birkaç soru
Acaba bu yoğun kriz Türkiye’nin köhnemiş kurumsal yapısının Soğuk Savaş sonrası dünyanın içinden geçtiği belirsizlik karşısında yalpalaması, sonra kendine yeni yol bulmaya çalışıp bunu becerememesi ile mi ilgili? Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu türbülansı durduramadığı ve istikrarlı bir rejim tesis edemediğine, tam aksine türbülansı iyice artıran bir etki yarattığına tanık olduk. Peki o zaman bu durumdan nasıl çıkacağız? Yoksa bu, Türkiye’yi dönüştürmek isteyen bir siyasi hareketin direnişle karşılaştıktan sonra girdiği karmaşık ittifak ilişkileri ve mücadeleler sonucu devlet ve toplum içindeki ve uluslararası sahadaki gerilimin sonucu mu?
Bu çatlaktan bir fırsat çıkabilir
Videolar yayımlandıkça, devlet içindeki kayıt dışı örgütlenmenin yüksek makamlarla iş birliği fırsatı yakaladığını görüyoruz. Fakat tartışma kişiler ve suçlar üzerinden yürüyor. Oysa devlet mekanizmasındaki zihniyeti tartışmalıyız. Sistemdeki çatlak, bunun için bir fırsat üretebilir
Toplum, kendi mühendisliğini yapıyor
Toplumun ruhunda, çoğulculuğa ve özgürlükçülüğe doğru bir değişim var. Halk artık farklılıklara ve farklı toplumsal kümelerin taleplerine daha açık halde. Bu anlamda siyasetin de ilerisindeler
1 Kasım seçimleri-15 Temmuz darbe girişimi arasında Türkiye
Hâlâ içinde yaşadığımız girdap durulacak mı yoksa fırtına bir kasırgaya mı dönüşecek, gelişmeler nereye evrilecek, bu yolculuk nasıl devam edecek, kestirmesi zor. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu geniş coğrafyanın ve hatta topyekûn dünyanın içinden geçtiği fırtınanın yakın bir zamanda dineceğini ummak, sanırım iyimserlik değil olsa olsa saflık olur
Kültürel gerilim sınıfsal olana kayıyor
Önümüzdeki seçimi belirleyecek asıl dinamik tüm farklılıkları kapsayacak yeni bir ortak yaşam ütopyasının seçmenin önünde olup olmadığı olacak. Seçmenin büyük bir kısmı henüz bunu göremediği için de kenarda durup, bekliyor henüz
Üçüncü kırılma: Çözüm sürecinin bitişi
Geçen yazıda 2013 mayısındaki Gezi olaylarının ve aynı yılın sonuna doğru patlayan 17-25 Aralık...
Devlet ve toplum
Bugün yönetim sistemi değişikliğiyle oluşan, denge denetleme mekanizmaları tümüyle yok olmuş, merkeziyetçi ve keyfi kararlarla davranan devlet bir kez daha toplumsal dönüşümü baskılama aracına dönüştü. Tümüyle sınır güvenliğine odaklanmış devlet, vatandaşın sağlık güvenliğini, ekonomik güvenliğini, toplumsal güvenliğini bir kenara itti
Gezi sonrası Türkiye siyasetinin dönüşümü ve fırtınalı yıllara giriş
Gezi’ye büyük kırılma dedik. Birçok yönüyle hâlâ etkisi devam ediyor. Ama Gezi’nin sembolik gücü bir yana, pratik sonuçları açısından en az Gezi kadar derin kırılma 17-25 Aralık 2013’tür. İşin doğrusu 17-25 Aralık herhalde Türkiye tarihinin en “garip” olayıdır desek kimse yadırgamaz
Kutuplaşma, hakikatle ilişkimizi de bozuyor
Ülkedeki siyasi kutuplaşma toplum sağlığı meselesinde bile etkili oluyor. Pandemiye dair resmi verilere güvensizlik veya güven oranlarının parti seçmenlerine göre bu denli farklılaşması da bu noktadan besleniyor
AKP’nin ikinci döneminde bakış açısı nasıl değişti?
AKP’nin ilk dönem tarih tezi ‘Cumhuriyet’in dışladığı kesimlerin devlet içindeki vesayet kurumlarına, bürokratik ve ekonomik tahakküm kurmuş elitlerine rağmen iktidara gelmiş bir siyasî ve toplumsal hareket olma” iddiasıydı. 2010’dan sonra bu, “tarihin yüz yıllık hatasını düzeltme mücadelesi veren Türkiye’nin gerçek sahibi” olma iddiasına evrildi
Kimlik siyaseti ve dindarlar da değişirken
Son 30-40 yıldır yaşanan değişimler, sınıfsal olan gerilim ve politikaların sihrini azaltıp kültürel olana kayışı öne çıkarmıştı. Sınıfsal ihtiyaç ve talepler öne çıktıkça kültürel kimliğe sıkışmış politikalar ve söylemler gücünü kaybediyor
AKP Türkiye’sinin tarih tezleri
AKP döneminin ilk 10 yılı aynı zamanda 1990’larda derinleşmiş tarih eleştirileri üzerine oturur. Ders kitaplarına ve resmî söyleme yansımasa da toplumsal ve siyasal hayatta ve de akademide hâkim olan çok yönlü bir Cumhuriyet ve Kemalizm eleştirisi (kısmen reddiyesi) yaygınlaşır, popülerleşir, yavaş yavaş kamusal alandaki tartışmaya hâkim olur
Kapatmalar bir yana bu parti açılamıyor bile
Yeşiller hareketi, üç kez partileşmesine rağmen Türk siyasetinde bir türlü varlık gösteremedi. İklim krizinin çağın bir numaralı sorunu olarak belirdiği bu dönemde bir kez daha harekete geçtiler. Ancak bu defa parti kurmalarına dahi izin çıkmadı